SOFA AS THE EXPRESSION OF ELEGANCE IN TRADITIONAL KAYSERİ HOUSES
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
The town of Kayseri is in the geometric center of Anatolia and on the
ancient trade routes connecting the west with the Middle East and Asia.
Although its history may be traced back to earlier periods, during the
first millennium BC, Kayseri was named as Mazaca. Later, after the
establishment of the Roman province in 17 AD, it was called Caesare and
with the later Arabic rule, Kaysariye. Byzantines constructed the present
citadel and outer city walls. Later on, during the Seljuk period, Kayseri
became one of the most important centers in Anatolia with many religious
and secular public buildings. The flourishing city spread beyond the
citadel and a number of town quarters were established around the city
walls. In the late 16th century, under the Ottoman rule with a population
of 40,000, Kayseri was the largest city of Anatolia after Bursa, four-fifths of
its population being Muslim and the remaining, Christian. Evliya Çelebi
visited Kayseri around 1650 and described it as a lively urban setting
comparable to Bursa and Edirne (Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 1970, 68). The
town had a major earthquake in 1835 destroying many of its buildings and
killing more than 660 people (Ainsworth, 1842; Ahmet Nazif, 1987).
The economic boom after the Second World War gradually forced Kayseri
to turn into a so-called “modern” town with medium-height, densely built
apartment buildings at the expense of destroying the historical quarters.
In the last fifty years, drastic changes have taken place and a rich corpus
of traditional urban houses has disappeared. Today one can still see a very
small proportion of traditional neighborhoods and the last examples of
houses mostly in quite poor condition.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Anadolu’nun ortasında, tarihi yolların kesişme noktasında bulunan
Kayseri’nin zengin bir mimari geçmişi vardır. Kentin Roma, Bizans,
Selçuklu ve Osmanlı uygarlıklarından izler taşıyan taş evleri, onları
oluşturan ahşap kaplı odaları, özellikle de sofaları Anadolu mimarlığının
ilginç örnekleri arasındadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında modenleşme
uğruna hızlı bir yıkıma uğrayan kent, zengin tarihi evlerini ve hemen
hemen tüm eski mahallerini kaybetmiş olsa da, ayakta kalan birkaç ev ile
belgelenmiş olan bazıları, Osmanlı dönemindeki mimarlık ve dekorasyon
sanatımıza ışık tutacak nitelikler taşır.
Eski Kayseri evleri genellikle yoğun bir kent dokusu içinde, bir avlu
veya küçük bir bahçe etrafında oluşmuş, asimetrik düzende, içe dönük
yapılardır. Damları düzdür. Odaları, özellikle de sofaları, keskin prizmalar
şeklinde dışarı yansıtılmıştır. Çok yalın dış görünüşlerine karşın evlerin
iç mekanları renkli ve etkileyicidir. Kayseri evlerindeki sofalar evlerin en
önemli mekanlarıdır: Sekialtı adı verilen giriş bölümü sofanın iki yanında
bulunan harem odası ve tokanaya geçit verirken, ana mekan günümüzdeki
salon veya konuk odası görevini yüklenmiştir. Sofalar ayrıca namaz kılınan
bir mescit, aynı zamanda evdeki yaşlıların yatak odasıdır. Büyük boyutlara
ve yüksek bir tavana sahip olan sofa, evin en özenilerek tasarlanan mekanı,
ailenin dışa gösterilmek istenen yüzüdür. Giriş kapısı, kapı üstündeki veya
yanlarındaki pencereleri avluya açılır, diğer duvarları sağır bırakılmıştır.
Yan duvarları ve kapı karşısına gelen duvarı zar adı verilen dekoratif ahşap
panolarla kaplanmıştır.
Sofası olan evlerde yapılan incelemeler sofa girişlerinin büyük çoğunlukla
kuzeyde yer aldığını ve girişin karşısına gelen duvarın kıble yönünde
olduğunu göstermiştir. Sofa evin, kıble duvarı da sofanın en özenilerek
tasarlanan ve dekore edilen bölümüdür. Bu duvar yerden tavana kadar
uzanan bir bütün olarak ele alınmış, simetrik bir düzen içinde yüklükler,
dolaplar, gilveler ve çeşitli madalyon ve dekoratif elemanlarla süslenmiş,
uyumlu renklere boyanmıştır. Kıble duvarı, bu özellikleriyle de, adeta
önünde diz çöküp dua edilecek, bir mihrap-duvar haline dönüştürülmüştür.
Sofaların uzun olan yan duvarları 250-270 cm yüksekliğe kadar o
yüzeydeki kapı, dolap kapağı, gilve ve terekleri içine alan zarlarla
kaplanmış, zarların üzerinden tavana kadar olan bölümü ise ya sıvanıp
boyanmış, ya da duvar resimleriyle süslenmiştir. Sofa tavanları bazen
sadedir; damın yükünü taşıyan direkler olduğu gibi aşağıdan görünür;
bazen de ahşapla kaplanmıştır. Ahşap kaplı tavanlar göbekli veya göbeksiz
olabilir. Her durumda tavanlar duvardaki zarlarla uyumlu olacak şekilde
boyanmıştır.
Kayseri sofaları geleneksel Osmanlı mimarlığının dikkate değer
mekanlarıdır. Bu sofaları yapan mimar veya ustaların, ahşap ve renk
kullanmadaki ustalığı, kompozisyonlarda sergiledikleri hayalgücü ve
beceri olağandışıdır. Onların mekan oluşturmada sahip oldukları bilgelik,
birikim ve duyarlılık, tasarladıkları sofalarla ortaya koydukları bütünlük
ve etkileyici atmosfer, evrensel güzellikler sergiler. Bu güzellik, mimarlık
sanatının söze dökülemeyen, psikolojik ve ilahi boyutlarını bize gösterir.
Kayseri sofalarının sahip olduğu nitelikler, geniş bir coğrafya içinde
bile çok az iç mekanda görülecek düzeydedir. Bu özellikleriyle de, bu
sofalar mimarlık tarihimizin başarılı örnekleri arasındadır ve günümüz
mimarlarına yol gösterici nitelikler taşır.
FULL TEXT (PDF):
- 2
223-238