Alevi-Sunni relationship focused on conflict and the percept of the other
Journal Name:
- Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
One of the most basic features of today’s societies is that they are formed as
heterogenic structures, not homogeneous. Societies are areas in which certain features that
consist of social categories that have generally different ethnic and cult features are loaded.
This feature of societies, as a wealth in cultural meaning, is enhancing the culture of
tolerance and cohabitation; on the other hand, it may also include potential conflict and
cultural tension as well. As a result, in our big cities where different social categories in ethnic
and sectarian meaning are placed in, those urban stresses are witnessed from time to time. The
cohabitation culture is an extension and result of the democratic culture. In our developing
country, it is a well-known sociological reality that the democracy and the culture of
democracy have not fully placed in yet. In this context, the reality of being unable to develop
the cohabitation culture, acceptance of the entity of socially “other” and the culture of bearing
the entity of socially “other” in the practice of daily life sufficiently and the conversion of this
situation to conflicts and tensions from time to time remains its freshness in the memories.
The relations between Alevism and Sunnite and the conflicts should be evaluated from this
perspective. The relations between Alevism and Sunnite have followed a rolling course in the
historical process. Although the behest of cohabitation has been transferred in general life
practice, the unwanted events which were experienced in Sivas, Maraş and Çorum are the
historical indicatives of this process that carries potential conflict of this practice.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Günümüz ulus devlet toplumlarının en temel özelliklerinden biri de homojen değil
heterojen yapıya sahip oluşlarıdır. Toplumlar, genelde farklı etnik ve mezhepsel özelliklere
sahip toplumsal kategorilerden oluşan, belli özelliklerin yüklendiği alanlardır. Toplumların
sahip olduğu bu özellik kültürel anlamda bir zenginlik, hoşgörü ve birlikte yaşayabilme
kültürünü geliştirirken, diğer bir yandan da potansiyel olarak çatışmayı, kültürel gerilimi de
içerebilir. Bir sonuç olarak etnik ve mezhepsel anlamda farklı toplumsal kategorilerin yer
aldığı büyük şehirlerimizde bu kentsel gerilimlere zaman zaman tanık olmaktayız. Birlikte
yaşayabilme kültürü; demokratik kültürün bir uzantısı, bir sonucudur. Gelişmekte olan
ülkemizde, demokrasinin ve demokratik kültürün henüz tam anlamıyla yerleşmediği bilinen
sosyolojik bir realitedir. Bu bağlamda, birlikte yaşayabilme kültürünün, toplumsal “öteki”nin
varlığını kabul etme, gündelik yaşam pratiği içinde “öteki”nin varlığına tahammül etme
kültürünün de yeterince gelişmediği; bu durumun zaman zaman gerilimlere ve çatışmalara
dönüştüğü gerçeği tarihin belleğinde tazeliğini korumaktadır. Alevi-Sünni ilişkilerini ve
yaşanan çatışmaları bu perspektiften değerlendirmek gerekir. Alevi-Sünni ilişkileri tarihsel
süreçte inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. Birlikte yaşayabilme iradesi genel olarak yaşam
pratiğine aktarılsa da, Sivas, Maraş ve Çorum’da yaşanan istenmeyen olaylar, bu pratiğin
çatışma potansiyelini içinde taşıyan sürecin tarihsel göstergesidir.
FULL TEXT (PDF):
- 2
320-345