A METHODOLOGICAL APPROACH TO URBAN REGENERATION IN TURKEY
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
Urban regeneration implementations in Turkish metropolitan cities
should be dealt within the interested contextual reality. Existing singular
and unintegrated implementations remain inadequate in explaining the
transformation phenomenon and in generating compatible solutions. In
Turkey, urban transformation has emerged as a result of national economic
policies and demographic movements. The response has been restricted to
physical interventions to urban space.
Squatter settlements appeared as the first examples of urban
transformation in Turkish metropolitan cities. The transformation in these
areas was produced by the squatter inhabitants in response to their needs.
In the following years, the growing metropolitan cities encompassed the
squatter settlements within their boundaries. The transformation of these
areas was carried out by local municipalities and private developers. The
second most important manifestation of urban regeneration contained
the new transportation system constructed in the central and peripheral
sections of metropolitan cities. This, in turn, also led to the transformation
of the housing stock and the central business districts.
In the recent years, in accordance with the urban regeneration strategies
and with the relevant legal regulations, in large metropolitan Turkish
cities like İstanbul and Ankara, the peripheral rural areas and dilapidated
inner city districts have been subject to change through large-scale
construction operations. This approach coincides with the physical
planning approach of the 1950’s and 1960’s in Western developed
countries, which was heavily critized for lacking the social significance of
space. The recent implementations in Turkey also reflect this insensitivity.
Urban regeneration implementations in Turkey at the present, on the other
hand, should respond to the contextual dynamics and characteristics of
the locality. To do this, the urban regeneration phenomenon should be
scrutinized properly and the relevant intervention tools applied.
This paper discusses the dynamics of urban regeneration phenomenon
in Turkish metropolitan cities with reference to the socio-economic and
administrative components, and planning policies. The main goal of
the paper is to develop a contextual framework that can facilitate the
understanding of and acting upon an urban regeneration phenomenon.
This framework emphasizes three aspects: 1) the reformulation of the
definition of urban regeneration; 2) a multifaceted historical assessment
of urban regeneration; 3) guiding principles for an urban regeneration
implementation.
To do that, the paper, first, presents a historical analysis of urban
regeneration from the 1950s to the present. Second, it develops a
participatory and integrative approach to urban regeneration as a new
perspective for future interventions. The principal idea behind this
approach is the necessity for an intergated consideration of social and
economic development, environmental protection and democratic
organization together with urban regeneration. In urban regeneration, next
to changing the physical environment, employment in different sectors
should be created, public life and social life standards developed, spaces
created that enhance collective activities.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Bu yazı, Türk metropoliten kentlerdeki kentsel dönüşüm olgusunu yapısal,
bağlamsal, sosyo-ekonomik ve uygulama yaklaşımlarındaki değişimler
ve dinamikler çerçevesi içinde tarihsel bir bakış açısıyla ele almakta ve
gelecek dönüşüm uygulamalarına ışık tutabilecek bir yaklaşım geliştirmeye
çalışmaktadır. Çalışmanın amacı temelde Türkiye’deki kentsel dönüşümü
anlayabilmek ve müdahale edebilmek için gerekli bağlamsal bir çerçeve
oluşturmaktır. Bu bağlamsal çerçevenin üç vurgusu vardır. Birincisi kentsel
dönüşüm olgusunun irdelenmesi; ikincisi günümüzdeki kentsel dönüşüm
pratiklerine ışık tutabilmek için dönüşümün fiziksel ve toplumsal
boyutlarını dikkate alan çok boyutlu tarihsel bir değerlendirmenin
yapılması; üçüncüsü müdahaleyi yönlendirecek önerilerin geliştirilmesidir.
Farklı kentsel dönüşüm uygulamalarını tek tek inceleyerek bir dönüşüm
modeli oluşturmak bu yazının kapsamı dışındadır.
Bu yazıda kentsel dönüşüm kavramı genişletilerek ele alınmıştır. Bunun
nedeni, son elli yılda kentsel yenileme, koruma, sağlıklaştırma ve
canlandırma gibi çeşitli biçimde tanımlanmış ve farklı araştırmalara konu
olmuş kentsel dönüşüm müdahalelerine bir üst ölçekten bakarak daha
kapsamlı (yerel, ulusal, uluslararası) ve çok boyutlu (tarihsel, güncel) bir
yaklaşım getirme gereğidir. Bu yazı kentsel parçaların fiziksel, sosyal ve
ekonomik dönüşümün gerçekleştiği tüm süreçleri “kentsel dönüşüm”
olgusu olarak tanımlar. Son yıllarda politik ve yasal araçlarla dönüşen
kentsel alanlar yanında son elli yıldır kendiliğinden dönüşen veya dışsal
etmenlerle dönüştürülen ve toplumsal dönüşümleri tetikleyen süreçler de
kentsel dönüşüm olgusu kapsamında kabul edilmektedir. Bu tanım kentsel
alanların gecekondu gelişimi ile dönüştürülmesi, kentsel saçaklanma
bölgelerinin toplu konut alanı olarak geliştirilmesi, çöküntü bölgelerinin
yeniden yapılandırılması veya tarihi kent merkezlerinin korunması ve
canlandırılması gibi gerek fiziksel gerek toplumsal boyutları birlikte içeren
dönüşüm biçimlerini kapsamaktadır.Kentsel dönüşüm olgusu ilk kez gelişmiş Batı ülkelerin kentlerinde sosyal
ve ekonomik açıdan çöküntü alanlarının yeniden canlandırılmasına
yönelik müdahaleler yapılmasıyla başlamıştır. Genelde kentin, nüfusunu
kaybetmiş ya da düşük gelir gruplarının kötü ekonomik ve fiziksel
şartlarda yaşadıkları ve sosyal dayanışmanın kaybolduğu konut
alanlarında, eski boş liman ve sanayi alanlarında kentin ekonomik
gelişimine katkıda bulunacak projelerin uygulanması biçiminde olmuştur.
Batı kentlerinin mekansal biçimlenmesine müdahale yöntemleri, yapılan
hatalardan alınan derslerle zaman içerisinde o toplumlara özgü kurumsal
yapıların varlığına ve toplumsal dinamiklerine göre geliştirilmeye
başlanmıştır. Kentsel dönüşüm Türk planlama sisteminde bir strateji olarak
uygulanmamış, Türkiye’nin bağlamsal ve uygulama dinamiklerine göre
gerçekleşmiştir. Bu yüzden, Türk metropoliten kentlerindeki dönüşüm
olgusunu Türk kentlerinin mekansal yapısının oluşma dinamiklerini
dikkate almadan açıklamanın yetersiz kalacağı söylenebilir.
Sorunlara çözüm getirmek için, Batı’daki mekansal biçimlenmeye yönelik
müdahale yöntemleri her dönemde belli ölçülerde Türk planlama
sisteminde de uygulanmıştır. Ancak dönüşüm müdahaleleri genelde
politik ve ekonomik nedenlerle gündeme geldiği için bilinçli bir yaklaşım
çerçevesinde geliştirilmemiştir. Uygulamalar genelde kentin fiziksel
yapısını değiştirmiş veya yenilemiştir. Bu tür fiziksel süreçler toplumsal
dönüşüm bağlamında irdelenmemiştir. Her dönemde gelişmiş ülkelerde
dönüşüm için geliştirilen stratejiler ve araçlar farklı birlikteliklerle
uygulanmıştır. Örneğin, kentsel yenileme ve yeniden yapılandırma
gelişmiş Batı ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sonunda yaygın biçimde
kullanılan dönüşüm araçları iken sonraki dönemlerde farklı bağlamsal
gereksinmeler ve değişimlere uygun kentsel canlandırma, iyileştirme,
sağlıklaştırma ve koruma gibi araçlar öne çıkmıştır. Oysa, Türkiye’de
son dönemde yerel yönetim yaklaşımı ağırlıklı olarak kentsel yenileme
stratejisini benimsemektedir.
Kentlerin mekansal yapısı, kendine özgü süreçler ve toplumsal
dinamiklerle şekillenmektedir. Farklı ülkelerdeki kentsel dönüşüm farklı
değişkenlerin etkileşimi ile oluşmaktadır. Bununla ilişkili olarak, Türk
metropoliten kentlerindeki dönüşüm bağlamsal, sosyo-ekonomik, yönetsel
ve fiziksel değişkenlerin etkileşimi sonucu gerçekleşmiştir. Bu bağlamda,
Türkiye’de kentsel dönüşüme müdahale edebilmek için ekonomik, sosyal,
çevresel ve yönetsel/yasal değişimlerin anlaşılması ve bunları dikkate alan
modellerin geliştirilmesi önem kazanmaktadır.
Bu yazı iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Türkiye’de
kentsel dönüşüme tarihsel bir analiz yapmaktadır. İkinci bölüm bu
analiz sonucuna dayanan yöntemsel bir dönüşüm yaklaşımı ve ilkelerini
geliştirmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk metropoliten kentlerinin ilk dönüşüm
örnekleri gecekondulaşmadır. 1950’lerden bugüne metropoliten kentlerde
kentsel dönüşümün üç farklı döneme göre farklılaştığı gözlemlenmektedir.
İlk dönem ekonomik büyüme politikasının yaygınlaştırıldığı ve
sanayileşmenin yaşandığı 1950 ve 1980 yılları arası dönemdir. Ekonomik
büyüme ve göç büyük kentlerin hızla büyümesine ve gecekondulaşmasına
neden olmuştur. Bu dönemde en önemli kentsel dönüşüm kent çeperindeki
boş arazilerin gecekondu mahallelerine dönüşmesi ve daha sonra bu
mahallelerin sağlıklaştırılması, apartmanlaşarak yeniden yapılandırılması
veya temizlenerek farklı nüfus gruplarına yönelik yenilenmesi şeklinde
olmuştur.İkinci dönem büyük kentlerin dışa açık liberal ekonomiden ve
küreselleşmeden etkilendiği 1980 ve 2000 yılları arasıdır. Bu dönemde
metropoliten kentlerde iki önemli gelişme gözlemlenmiştir. Bir yandan
kent içinde ruhsatlı ve ruhsatsız yapılanma meydana gelmiş, öte yandan
yerleşim alanları merkez dışına yayılmıştır. Dönüşüm kentiçi konut
alanlarının yanı sıra, sanayi, merkez ve kıyı alanlarında da gözlemlenir.
Yaşam kalitesi düşmüş ve riskli alanların yenilenmesi, sağlıklaştırılması
veya yeniden canlandırılması şeklinde olmuştur. Ayrıca, tarihi değeri olan
alanların soylulaştırılarak korunduğu izlenir.
Son dönem, yani 2000’li yıllar, yerel yönetimin özel sektörle işbirliğinin hız
kazandığı ve ilk defa ‘dönüşüm’ün strateji olarak tanımlandığı dönemdir.
Ancak dönüşüm stratejisi sadece kentsel yenileme olarak tanımlanmış ve
bu yaklaşım farklı kent parçalarının farklı kullanımlara dönüştürülmesi
için uygulanmaya başlanmıştır. Bunun yanında tarihi konut alanlarının
soylulaştırılarak korunması ve apartman alanlarının iyileştirilmesi de göze
çarpar.
Tarihsel analiz Türkiye’de dönüşüm alanlarının bağlamsal özelliklerini
öğrenmeden ve tanımadan müdahale etmenin sınırlı ve parçacı
fiziksel değişimden ileriye gidemeyeceğini göstermektedir. Bugün
geçerli yeni planlama ve müdahale paradigmasına uygun olarak
dönüşümün yapılacağı alanın yerel özelliklerinin dikkate alınmasını,
yerel yönetimin yanısıra diğer iddia sahiplerinin de sürece katılımını,
ortaklıkların kurulmasını ve çok yönlü bir değişim sürecinin yönetilmesini
gerektirmektedir. Yapılacak dönüşüm uygulamaları için bu doğrultuda
yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
FULL TEXT (PDF):
- 2
57-82