MANAGEMENT OF CHANGE IN THE URBAN BUILT ENVIRONMENT
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
In the Turkish planning system, Urban Development Plan (İmar Planı)
represents a “development framework”, which assumes the role of
a Master Plan, prepared by specialist planners to control all land use
decisions, densities and circulation of a city for a target year. It concentrates
on the picture of an anticipated future as an end-state. It does not, however,
deal with the process between the present and that anticipated future.
Consequently, the process of achieving the future is not a matter of concern
for “development framework”, represented through urban development
plans and the Turkish planning system.
The planning system endeavors to control every detail during urban
development. This gives rise to certainty in the Turkish planning system
that leaves no or little discretion and flexibility during plan implementation
processes. Owing to its certainty and static nature, the Turkish planning
system ignores the possibility of change. The static nature of development
plans within the regulatory context of the Turkish planning system cannot
provide strategies to manage the dynamic nature of the socio-political
context. Furthermore, it causes degradation in the quality of urban space and
the public realm.
“Management of changes in urban space” is at the very center of the study
since those changes might enhance or erode the distinctiveness of a place.
It is about shaping the physical form of the city through the control of
development rights and depends on the policies about “changes of the
urban built environment”, defined at five levels in this article.
To the extent that possibility of change is disregarded in the Turkish
planning system, plan modifications, rather than “management of changes”
have become the primary tools of transformation of the urban built
environment. They usually emerge through separate actions where
individuals begin to produce their own pattern of urbanism in the urban
built environment.
Within the framework of the study, the plan modifications are analyzed
throughout a case study in the city of Mersin. It is taken into account as a
field of case study due to its development dynamics. The modern city was
founded in the first half of nineteenth century and has been developed
rapidly since then. The spatial development has become prominent
especially in the last two decades. The rapid development in this period
brought about distinctive changes in the spatial context of the city, made
Mersin a research field for ‘changes in spatial context’.
Plan modifications in Mersin are analyzed mainly through three methods
of analysis. Simple-statistical analysis focuses on decision outputs. It is the
analysis of plan modifications with reference to the ‘changes in the spatial
context’ they caused in the urban built environment. Process-oriented
analysis deals with the interactions, and viewpoints of actors taking place in planning control mechanisms. Furthermore, site-specific analysis focuses on
the specific examples, brought through the findings of first two analyses.
Within data collection frames, concerning simple-statistical analysis,
‘changes in the spatial context’ is analyzed via planning data, recorded
in the archives of Municipality of Greater Mersin. The study is spatially
framed with the borders of Municipality of Greater Mersin and all
municipal council records between 1986 and 2003 are gathered in a
database, of which the main spine is depending on the typology of
plan modifications and their effect on the characteristics of urban built
environment. Since all data are recorded digitally on computer, all types
of plan modifications and the results of analysis become concrete on maps.
The base map during this process is produced with unification of city-wide
plans and plan revisions, approved by municipalities in Mersin after 1985.
As a further step, within the framework of process-oriented analysis,
questionnaires and in-depth interviews are made with actors (the
councilors, planning officers, free-lance professionals) taking place in
planning process and control mechanisms. Furthermore, the study focused
on the specific examples, appeared through the findings of spatialization of
data and the interviews.
As a matter of fact, the plan modifications might be regarded as the tools to
overcome the adaptation problems of the Turkish planning system, since
they factually provide a degree of flexibility to manage the transformation
of urban space.
The study, focusing on plan modifications in the city of Mersin, however,
revealed that plan modifications cannot provide such an opportunity.
Instead, they reproduce the prevailing problems of the Turkish planning
system concerning plot-based understanding of the regulatory context,
bureaucratization of control mechanisms in the procedural context and
individual actions of the socio-political context.
Lessons from other countries such as France, England and the United States
of America, illustrated in this study, reveal that the urban development
framework depending on solely urban development plans is not able to
cope with the changes in the urban built environment. Their planning
systems commonly represent supplementary frameworks in order to
improve the quality of urban space and the public realm, defined as
“design control process”.
More and more, the problems of the Turkish city are amplified in the
inner cities and policies about regeneration of existing stock have to be
developed in order to improve the quality of urban space and urban
realm. The author conceives the “management of changes in the urban
built environment” as an opportunity for the restructuring of the Turkish
planning system. In this respect, the author believes that “development
framework” of the Turkish planning system should be supplemented by
a “design framework” guiding the evolution and transformation of urban
form.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Ulusal düzeyde planlama sistemine sahip pek çok ülkede, kentsel yapılı
çevrenin üretimi ve biçimlendirilmesi planlama sistemine bağlı olarak
yürütülmekte ve denetlenmektedir. Planlama sisteminin omurgasını belirli
bir kademelenmede düzenlenmiş kent planları oluşturmaktadır. Buna
göre, kent planları farklı ölçeklerde, bir kentteki ve yakın çevresindeki
tüm yapılaşma faaliyetlerinin yönlendirilmesi ve denetlenmesi için bir
çerçeve sunmaktadır. Bu çerçeve, planlama sisteminin bir bileşeni olan
‘yasal alanı’ oluşturmaktadır. Planlama sisteminin diğer bileşenleri ise
kentsel yapılı çevrenin biçimlendirilmesi sürecindeki aktörlerin eylem ve
davranış biçimlerini tanımlayan ‘sosyo-politik alan’ ile süreçteki aktörlerin
katılım biçimlerinin ve planlar ile ilgili yapılacak tartışma biçimlerinin
tanımlandığı sürece ilişkin alan’dır. Planlama sisteminin bileşenlerinin
birbirleriyle etkileşimi sonucu kentsel yapılı çevredeki değişiklikler
ve dolayısıyla kentsel mekândaki değişim yönetilmektedir. Diğer bir
deyişle, planlama sisteminin bileşenlerinin etkileşimi en somut haliyle
kentsel yapılı çevrede gerçekleşen değişiklikler ile görülebilmektedir. Bu
değişiklikler kentsel yapılı çevrenin özelliklerine göre işlevsel, morfolojik,
bağlamsal, görsel vb. olabilmektedir (Resim 1).
Yasal alanda tanımlanmış olan araçlar (yasa, yönetmelik, plan vb.)
bir yandan sosyo-politik alandaki aktörlerin davranış biçimlerini ve
eylemlerini kısıtladığı gibi diğer yandan sürece ilişkin alanın işleyişini
de tanımlamaktadır. Dolayısıyla, yasal alan, diğer bileşenlere göre daha
merkezî bir konumda bulunmaktadır. ‘Sosyo-politik alan’, değişik
çıkarlara ve beklentilere sahip farklı aktörler arası çatışmalar, tartışmalar
ve uzlaşmaların yaşandığı bileşendir. ‘Sürece ilişkin alan’da ise
aktörlerin katılım biçimleri tanımlanmakta ve yasalar ile yönetmeliklerde
tanımlandığı şekilde kent planları ve diğer araçlar elde edilmektedir.
‘Kentsel mekândaki değişimin yönetilmesi’ sürecinin irdeleneceği bu
yazıda ağırlıklı olarak yasal alandaki gelişmeler, bu alanda tanımlanmış olan kent planları ve bu planların uygulama araçlarının niteliği üzerinde
durulacaktır. Bu kapsamda, kentsel mekânda değişimin yönetilmesi
sürecinde Türkiye’de karşılaşılan sorunlar üzerinde durulacaktır. Bu
sorunun temelinde ise ‘imar anlayışı ve uygulaması’ bulunmaktadır.
‘İmar anlayışı ve uygulaması’nın kökeninde ise kendini imar planları ve
parselasyon planları aracılığıyla ifade eden ‘niceliksel denetim anlayışı’
yer almaktadır (2). Buradaki temel kabul, toplumsal ilişkilerin değişken
olmadığı ve değişimlere açık olmadığıdır. Farklı çıkarlara sahip bireyler
toplumsal sistemi bir dengede tutmaya çalışmaktadırlar (Allen, 1997;
Ostrom, 1990). Bu anlamda, ‘imar anlayışı ve uygulaması’nın sunmuş
olduğu çerçeve, yüksek düzeyde kesinliğe dayanan, ulusal düzeyde
aynılık getiren düzenleyici bir sistemdir. Bu çerçevenin ifadesi olan
imar planlarından (ölçeğe bağlı olarak ) beklenen, kentsel yapılı çevreyi
‘niceliksel olarak üretmek ve denetlemek’tir. Bu üretim sürecinde, imar
planlarının temel denetim nesnesi parsel olmaktadır. Tek parsel, niceliksel
olarak denetlenebilirliği yüksek olduğundan, hem planlama sürecinde
hem de plan uygulama sürecinde üretilmesi gereken temel birim haline
gelmektedir. Böylece, imar planlarında, çoğunlukla, niceliksel ölçütlere
dayalı yapılanma koşulları öngörülmektedir. ‘İmar anlayışı ve uygulaması’
kapsamında, parselasyon planlarından beklenen ise imar planlarından
kesin ve katı bir şekilde belirlenmiş yapı adaları temelinde bireysel
parsellerin üretilmesidir.
Bu anlamda, kentsel yapılı çevrenin üretilmesinde, Türkiye kent planlama
sisteminde egemen olan ‘imar anlayışı ve uygulaması’ esneklikten uzak
ve katı bir çerçeve sunmakta, öte yandan, toplumsal alan içinde yer alan
aktörlerin eylemleri, değişen öncelikleri ve beklentileri doğrultusunda
dinamik bir yapı oluşturmaktadır. Toplumsal alanın devingenliği
karşısında imar planlarının katı ve durağan çerçevesi kentsel mekân
üretilmesi konusunda yetersiz kalabilmektedir. Durağan yapı (imar
planları) dinamik yapıdan (toplumsal alan) gelen değişiklik taleplerine ve
müdahalelere açık bir konuma gelmektedir. Bu müdahaleleri karşılayacak ve değişim talebini yönlendirecek araçların
yokluğunda, imar planlarının durağanlığı ile toplumsal alanın dinamikliği
arasında gerilimli bir ilişki oluşmaktadır. Bu ilişkide imar planları
müdahalelere karşı kırılgan hale gelmektedir. Durağanlığın getirmiş
olduğu bu kırılganlık, imar planlarının sunmuş olduğu çerçevenin ve
öngörülenin dışına çıkılmasıyla belirginleşmektedir. Bu durumun en
somut ifadesi, bu yazının ana konusunu oluşturan ‘kentsel yapılı çevredeki
değişiklikler’dir. Bu konu üzerine odaklanmanın nedeni kentsel yapılı
çevredeki değişikliklerin bir kentsel gelişmenin (‘yer’in) karakterinin
olumsuz etkilenmesine, bozulmasına neden olabileceği gibi iyi bir
şekilde yönetilebildiği durumlarda o yerin karakterinin güçlenmesini de
sağlayabilir olmasıdır. Bu anlamda, ‘kentsel yapılı çevredeki değişiklikler’
niceliksel olarak birikim sağladığında niteliksel bir dönüşüme yol
açabilmektedir.
Bu yazı kapsamında, ‘kentsel yapılı çevredeki değişiklikler’e neden olan
müdahalelerin yönlendirilmesi ‘kentsel mekândaki değişimin yönetilmesi’
olarak adlandırılmaktadır. Yukarıda değinildiği gibi Türkiye planlama
pratiği içinde, kentsel mekândaki değişim, niceliksel denetim anlayışı
çerçevesinde yönetilmektedir. Bu anlayış, kentlerin sürekli gelişeceği
ve yayılacağı varsayımına dayanmaktadır. Ancak, Türkiye’de kentlerin
fiziksel gelişmesinin göreli olarak yavaşladığı son yıllarda kentlerin
yapılaşmış alanlarındaki değişikliklerin ve dönüşümlerin gerçekleşmesi
önemli şehircilik ve planlama seçeneklerinden biri olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu anlamda, Türkiye kentlerinin geleceğinde ‘kentsel yapılı
çevredeki değişiklikler’ önemli bir yer tutacak ve temel sorunlardan biri
olacaktır. Bu yazının temel önermelerinden biri de ‘kentsel mekânda
değişimin yönetilmesi’ sürecinde imar anlayışından farklı yeni bir
çerçevenin tanımlanması gerektiğidir.
Bu kapsamda, yazının ilerleyen bölümlerinde ilk olarak ‘kentsel mekânda
değişim’ kavramı ele alınacak ve ‘kentsel yapılı çevredeki değişiklikler’e
bağlı olarak beş farklı düzeyde değişiklik tanımlanacaktır. Sonraki
bölümlerde, öncelikle, Türkiye dışındaki örnekler irdelenecek, bu
ülkelerde değişimin nasıl yönetildiği üzerinde durulacaktır. Buradan
yola çıkılarak Türkiye örneği üzerinden imar anlayışının, değişimin
yönetilmesi konusunda sunduğu olanaklar ve oluşturduğu sorunlar ele
alınacaktır. Sonuç bölümünde ise, Türkiye’de kentsel mekândaki değişimin
yönetilmesi için önermeler yer alacaktır.
FULL TEXT (PDF):
- 2
63-92