Buradasınız

BİLİM FELSEFESİ

Journal Name:

Publication Year:

Author NameUniversity of AuthorFaculty of Author
Abstract (Original Language): 
Bilim felsefesi, bilimsel bir çalışma değil, bilimi düşünsel bir etkinlik olarak açıklığa kavuşturma, anlamlı kılma girişimidir.1 Bu girişimi çalışmamızda onun tarihsel seyri -bir anlamda bilim tarihi- içinde nasıl bir serüven geçirdiğiyle serimlemeye çalışacağız. Bilim, en temel anlamda bir bilgidir. Ancak bilginin belli bir türü bilim kavramı içerisinde düşünülebilir. Bu durumda sadece belli bir tür bilgi bilim olabilir. Bilimi insanın bir eylemi olması açısından tarif edecek olursak bilim de din, felsefe, sanat ve ahlak gibi insanın fiziki ve beşeri muhitinde akıp giden hayatını açıklama ya da anlam verme iddiasındaki faaliyetin bir şubesi olarak kabul edilebilir. Onların dile getirdiği tecrübeler bir ve aynı varlığın görünümleridir. Bilim, zaman ve mekan dünyasında yer alan şeylerin, olgu ve olayların yapılarını, onlar arasındaki sonuç bağlantılarının oluşturduğu düzeni keşfetmeyi; bu konuda elde edilen verileri dedüktif bir sistem içinde toplamayı ve nihayet bütün olup bitenlerin hangi temel yasalara göre cereyan ettiğini belirlemeyi gaye edinen beşeri faaliyetler olarak tasvir edilebilir.2 Bu tasvirden anlaşılacağı gibi bilim esas itibariyle olgu ve olaylarla uğraşır ve değer dünyasını dışarıda tutmaya çalışır.Buradan haraketle bilim, insanın doğadaki nesneler ve olgular arasındaki temel ilişkilerin bilgisidir sonucuna varılabilir ancak bu bilgi insana ait olduğu için doğanın değişmeyen yasalarıyla Özdeş olmayabilir. Bu bir anlamda, insanın doğa bilgisinin doğanın kendisi veya bir parçası olmadığı anlamına gelir.Bilimin objesi insanın da içinde olduğu doğadır ve bu bilgi eyleme geçirildiğinde kullanılan malzeme doğa nesneleridir. Bu yüzden bilimin temel ilkelerinin doğada karşılıkları vardır ve dolayısıyla da bilim kendi kuralları içinde seyreder. Bilimin amacını Russel, gelecekte olanlan tahmin edebilmeyi mümkün kılabilmek için gözlem ve deneyime dayanarak evrenle ilgili belirli olayları ve bu olayları birleştiren ilkeleri bulma çabası olarak nitelendirir.3 Bunun tabii neticesi olarak onun amacı, düşüncede, toplumda, dünyada düzen yaratmak; kişiden kişiye yargı ve tercihlerimizin yerine tarafsız kıstaslar düzeni getirmek olur.4 Bunun anlamı ise daha evvel Hobbes'un da ifade ettiği gibi "bilginin amacı güçtür". Bu güç ise, Comte'un ifadesiyle 'önceden görmek1 ve olayları manipüle etmek gücüdür. Bilimi bilim yapan birincil özelliği gayri şahsi (tarafsız) oluşudur; bu ise verileri toplarken mümkün olduğu ölçüde yargıları karıştırmamak anlamına gelir. Tabiat bilimlerinde bu olgu belli ölçüde başarılmıştır. Fakat sosyal bilimlerde "değerden bağımsız" bir faaliyetin çok güç olduğu bilinen bir husus olarak karşımıza çıkar.5 Onun ikinci özelliği geçerli genellemelere gitmesidir ve üçüncü olarak olması gerekenle değil olanla uğraşması ve sonuçlarını mümkün olduğu kadar matematik diliyle ifade etmesi.^ Şimdi bu işleyişin nasıl gerçekleştiğine göz atalım. Bilinen her şey anlamında bilgi "malumattır". Bilinmediği halde hakkında fikir yürütüğümüz çok şey vardır. Böylece o şey hakkında oluşturduğumuz görüşler birikiminin, belli kurallar ve kavramlar çerçevesinde ifade edilmesine "kuram" diyebiliriz. Demek ki bilinmeyen, hakkında hiç bilgimiz olmayan değildir; aksine bilinmeyen, bilmediğimiz, ancak bilmek için araştırdığımız, incelediğimiz ve netice hakkında kesin bir bilgiye varmayıp bazı görüşler, yani "kuramlar" geliştirdiğimiz konulardır. Bu durumda kuram da bir bilgi türü olarak kabul edilir. Örneklersek; dünyanın güneş etrafında döndüğü bir malumattır. Ancak Ortaçağ biliminde bu malumat bir kuram idi. Fakat bugün, bu bilimsel olgunun karşıtı ne bir kuram ne de bir malumattır. Bilimsel bir olgu olarak malumat haline gelen bilgileri "bilimsel hakikat" olarak ele alabiliriz. Bilimsel hakikatlar da sorun olarak bilimlerin konuları olamazlar. Ancak çözüm aradığımız diğer bazı yeni bilimsel sorunlarla olan ilişkisi ile ele alınabilir ki bu bizim genel sonucumuzu etkilememektedir.
169
184