Journal Name:
- Moment Dergi
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Sinema denince, çok geniş bir alandan bahsediyoruz. Baştan şunu belirteyim, benim
burada sinema diye adlandıracağım şey tamamen bir sanat formatı olarak anlaşılmalı.
“Sanat sineması” falan gibi uyduruk bir tanımlama değil bu, basitçe “bir düşünme, bir
hayal kurma, bir anlam oluşturma biçimi olarak” sinema diyelim buna.
Bugünkü anlamıyla “gerçekçi sinemanın” peşinde değil, tam tersine
karşısındayım. Sinemada karıştırılmaması gereken iki gerçekçilik var. Bu sinemanın
hemen ortaya çıkışıyla başlamış bir ayrım. Lumiere Kardeşler’in ilk yaptıkları, gidip
hayatın içinden görüntüler çekmek oldu. Bir tür belgesel gerçekçiliği, ki sonradan bu
gerçeğin yeniden üretimi estetiğini doğurdu. Georges Méliès ise hemen bir “gerçek
olmayan gerçeğin” (irrealité) peşine düştü. Sinematografik harikalar yarattı. İnsanın
sinema haricinde hiçbir şeyle üretemeyeceği bir gerçeklik üretti. Bu iki yolun ilki,
kabaca bugünkü “gerçekçi sinema” denilen sanki görünmez bir kamera tarafından habersizce çekilmiş gerçek hayat parçalarını -ki televizyon bunu alenen yapıyorseyirlik
kodlarla tüketiciye sunan bir endüstri haline geldi. İkincisi ise, sinemayı
sanatların belki de en akışkan, en heyecan verici, en zengini oldurtmanın hala bütün
imkânlarını cömertçe sunmaya devam ediyor.
Benim sevdiğim ve içinde yürümeye çalıştığım her şeyden önce bir “özgürlük”
sineması. Yapısı özgür, seyirciyle ilişkisi özgürlük üzerine kurulmuş bir “hakikat”
sineması. Dayatmacı, kısıtlayıcı, buyurgan ve kuralcı değil. Özgürlüğün olmadığı yerde
hakikat nedir ki?
- 2