Journal Name:
- BELGİ Dergisi
Author Name | University of Author |
---|---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Öncelikle sizlerle birlikte olmaktan dolayı çok mutluyum, davetiniz için
teşekkür ederim.
Aslında bugün sizlerle olan paylaşımımız, bilmediğimiz bir konu değil.
Hepimizin okul ve aile hayatlarımızdan itibaren öğrendiğimiz bir konu. Peki, bu
konferansımızın amacı nedir? Öncelikle bunu belirtmemiz gerekiyor. Şimdi, var
olan bir bilgimizi, bilimsel bilgi olarak, daha derinlemesine ve uluslararası boyuttan
da bakarak, bir diğer deyişle, “Atatürk’ü, Türk Devrimini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşu”nu uluslararası tarihte denk düştüğü yer açısından da ele alacağız.
İlk olarak, “zamansal/dönemsel” bir bakış olacak. Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğu sıralarda, 20. yüzyılın ilk yarısında, Yeni Sömürgecilik (Neo-Colonialism,
1914-1945) denilen, iki dünya savaşı arasındaki bir dönem yaşanmaktaydı.
İkinci olarak, “terimler” açısından değerlendireceğiz. Örneğin, mütareke
ile barış antlaşması arasındaki fark nedir? Mondros Mütarekesi’nin içeriği bir
silah bırakışmasından çok öte, adeta ağır bir antlaşma formatında mıydı? Yine bu
bağlamda, “devlet nedir?” sorusu sorulabilir. Çünkü devlet, “örgütlenme, cihaz,
aygıt” demektir; ama her örgütlenme, devlet değildir. Manda da bir örgütlenme
biçimi, koloni de öyle. Nasıl ayırt edeceğiz bir örgütlenmenin bizim anladığımız
anlamda ‘devlet’ olup olmadığını? Dünya tarihinde birçok devlet modeli var;
Türkiye Cumhuriyeti’ni hangisiyle ilişkilendireceğiz? Tarihsel bakımdan, üniter
devlet, ulus-devlet, federasyon ve konfederasyon nasıl değerlendirilebilir?
Devletten bahsedince, sistem ve rejimden de bahsetmek gerekiyor.
Genel anlamda üç tür rejim var; mutlakiyet, meşrutiyet, cumhuriyet. Son ikisi
parlamenter/anayasal rejimlerdir. Rejimin ilkesel tabanı (sistem) var ve bu ilkeler
rejimin karakterini belirliyor; demokrasi, sosyalizm, teokrasi gibi ilkesel temeller
olabiliyor. İran teokrasiyi, Çin sosyalizmi, Türkiye ise demokrasiyi sistem olarak
benimseyen bir cumhuriyet rejimine sahiptir. Başka bir konu; “işgal (occupation), istila (invasion), ilhak (annexation)
nedir?” İşgal, silahlı kontrol demektir; askeri kontrol demiyorum, çünkü her silahlı
kontrol, askeri olmayabilir. İşgal eğer bir aşama öteye geçerek, yağmalamaya,
maddi bir çıkarı da içerecek şekilde dönüşüyorsa “istila” sürecine geçilmiş demektir.
Örneğin, bir ülke işgal edildiğinde, stratejik önem taşıyan yerler ve kurumlar(örneğin, meclis binası, askeri karargah, polis karakolu, bankalar, hükümet konağı
gibi), işgalci güçlerce önce “kontrol” altına alınıyor; ardından, ülkenin yeraltı
yerüstü kaynakları yağmalanıyorsa, bu durum işgalden istilaya uzanan bir sürece
işaret eder. Dahası, ilhaka giden kapıyı da aralar. Üçüncü aşamada, eğer işgal
edilen toprak zorla (by force) işgalci güce bağlanıyorsa, buna da ilhak (annexation)
diyoruz.
Örgüt/örgütlenme demek olan devlet, kurumları ve organları vasıtasıyla
somutlaşır. Birincisi, devleti şahsında temsil eden “kişi”, devlet başkanıdır. 82
Anayasası’nda, “Cumhurbaşkanı devletin başıdır” ibaresini görürüz. İkincisi, devlet
bir “simge (bayrak)” ile temsil edilir. Üçüncüsü, “yasama-yürütme-yargı” erkleri;
ordu ve kolluk güçleri de devlet organlarıdır. Yasama erkinde, Parlamento tek
meclisli (uni-cameral) ya da iki meclisli (bi-cameral) olabilir.
Cumhuriyet tarihinde anayasalar; 21 Teşkilat-ı Esasiye (24 maddeli), 24
Teşkilat-ı Esasiye (104 maddeli), 61 Anayasası (157 maddeli) ve 82 Anayasası (177
maddeli). Son iki anayasanın arasındaki süreçte (1961-1980) Türk parlamenterizmi
bi-cameraldi, iki meclisli bir Türk Parlamentosu vardı: TBMM ve Cumhuriyet
Senatosu.
FULL TEXT (PDF):
- 4