THE RELATIONSHIP BETWEEN MARTIN DYSART
AND ALAN STRANG IN PETER SHAFFER’S EQUUS
IN THE LIGHT OF PSYCHOANALYSIS
Journal Name:
- Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Key Words:
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
Equus is a psychodrama written by the British playwright Peter Shaffer. In Equus, Shaffer
narrates the story of an emotionally distressed adolescent Alan Strang who is torn between
religious passion, his awakening sexuality and a quest for transcendental unity. Due to his
parents’ conflicting values, Alan is forced to create a mythic worship mixed with his
psychological complexity to transfer his passion and enthusiasm. Because of the ensuing
events, which lead Alan to blind the eyes of the horses in the stable he works, he is taken to
psychiatrist Martin Dysart. During the therapeutic sessions, which transference and
countertransference occur, Dysart recognizes the barrenness of his individual and
professional life lacking genuine enthusiasm. He also questions the socially constructed terms
and phenomena such as sanity, insanity, proper and improper behaviour and he
acknowledges that treating Alan or bringing him in line with what society confirms will at
the same time extinguish the boy’s enthusiasm. Through Equus, Shaffer touches upon the
themes of religion, freedom, God, pagan and Christian faith, development and taken-forgranted
truth of sanity and insanity, which are the agencies of social constructions in the
individuation process. With a focus on Freud’s psychoanalysis and R.D Laing’s studies, the
objective of the study endeavors to invite readers to think upon what extent Shaffer’s
argument and Alan’s case can be justified as well as encouraging readers to investigate their
psychologies.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
İngiliz oyun yazarı Peter Shaffer tarafından yazılan Küheylan (1973) bir psikodramadır ve
Shaffer, oyunun temasıyla bütünlük arz eden argümanını okuyucuya ve izleyiciye etkili bir
biçimde iletmek için oyununun yazımında ve sahnelenmesinde psikolojik realizmden
yararlanır. Oyunda Shaffer; dini tutku, yeni yeni baş gösteren cinsellik ve aşkın bir bütünlük
arayışı arasında ezilen ve duygusal olarak huzursuz olan ergen Alan Strang’in hikâyesini
anlatır. Bir haber olan hikâyeyi, BBC’de çalışan bir arkadaşından edinen oyun yazarı, haberin
detaylarını öğrenmek ve irdelemek yerine modern dünyadaki manevi çöküşe vurgu yapmak
ve toplumdaki kısıtlayıcı normları serimlemek maksadıyla oyunu bütünüyle faklı bir bağlama
oturtarak yorumlamayı yeğlemiştir. Eserde karşıt ikiliklerden (binary oppositions) yararlanan
oyun yazarı, ebeveynlerinden bir tanesi tanrıtanımaz olan diğeri ise aşırı dindar olup
oğullarına sürekli çarmıha geriliş hikâyeleri anlatması sonucunda Alan’ın önce nasıl kendine
özgü, tutkusunu ifade edeceği bir alan oluşturduğu sonrasında ise çatışan bu değerler
sebebiyle oyunun başkahramanı Alan tarafından oluşturulan bu özel alanın genişleyerek yol
açtığı olayları anlatır. Ebeveynlerinin çatışan değerleri sebebiyle Alan, tutku ve ilgisini
aktarabileceği, kendi psikolojik derinliğiyle harmanlanmış ve efsaneye yaklaşan, kendine
özgü tapınma şeklini oluşturur. Alan, çalıştığı ahırdaki atların gözlerini kör etmesine yol açan
olaylar silsilesi nedeniyle psikiyatrist Martin Dysart’a götürülür. Bu kısma kadar olaylar zaten
yaşanmıştır ve Alan’ın psikiyatriste götürüldüğü an ise hemen hemen oyunun asıl başladığı
noktadır. Olayı başlangıçta sıradan bir vakıa olarak değerlendiren Dr. Martin Dysart ilerleyen
seanslarda bilincinde olmakla beraber kendi hayatıyla ilgili yüzleşmekten kaçındığı
gerçeklerle karşı karşıya gelir. İşinden duyduğu tatminsizlik, hayatındaki yeknesaklık, eşinin
kendisine ve çalışmalarına olan kayıtsızlığı bunların en önde gelenleridir. Psikiyatri terimleri
olan ve Carl Gustav Jung ve Freud’un haklarında bir birinden farklı (ve kimi zaman çelişen)
görüşler belirttiği Aktarım ve Karşıaktarım’ın gerçekleştiği teröpatik oturumlar sırasında,
Dysart gerçek bir heyecandan yoksun olan kendi iş ve bireysel yaşamının çoraklığının daha çok ayırdına varır. Dr. Dysart’ı bu farkındalığa iten ise kendi şevksiz hayatı ile tümüyle
modern dünyadan kopuk olmakla beraber Alan’ın tutkulu hayatını karşılaştırma fırsatı
bulması olmuştur. Öyle ki oyunun bir noktasında bu karşılaştırma olanağı sayesinde Alan
Strang’i kıskandığını açıkça itiraf eder. Dysart, Alan’ın anne ve babasının çatışan değerler
sisteminin, yaşı itibariyle de buna yatkın hale gelebilecek Alan’ı nasıl yalnızlaştırdığını, ana
karakterin küçükken yaşadığı hoş olmayan bir olay sonucunda atlardan uzaklaşmak yerine
onlara karşı nasılda -psikolojik bir terim olan -karşıt tepki- geliştirdiğini gözlemler. Alan’ın
Jill ile tanışması hastasının atları kör etmesi açısından katalizör görevi gördüğünü anlayan
Dysart olaylardaki parçaları yavaş yavaş yerine oturturken kendi yaşamını, işinin toplumsal
açıdan işlevini sorgular. Hastasının toplumun algıladığı şekliyle “travmatik” durumundaki
parçalar bütüne ulaşma ve sorunu çözme hususunda Dysart’ın gözünde nasıl bir yapbozdaki
gibi yerine oturuyorsa, Dysart’ın kendi bireysel ve iş yaşamıyla ilgili parçaları da o ölçüde
dağılmakta, birbirinden uzaklaşmaktadır. Dr. Dysart’ın Alan için kırılma noktası teşkil eden
Jill ile beraberliğinin imkânsızlığını keşfetmesi ve oyunun sonlarına doğru “hastasına” olayı
tekrar yaşatarak onu “tedavi etmesi”; kendisine, seyirciye ve dolayısıyla da bizlere var olan
tutkunun yok edilebileceğini fakat olmayan bir tutkunun ortaya çıkarılmayacağını itiraf
etmesiyle sonuçlanır. Burada, Dr. Dysart’ın gönderme yaptığı yok edilen tutku Alan’ın bir
özelliği iken yine kendisinin açıkça ifade ettiği yoktan var edilemeyen tutku ise
kendisininkidir. Oyunun sonunda Dr. Dysart’ın metaforik olarak Alan’ı dizginlerinden
kurtarması ve sembolik anlamda bu sefer gemleri artık kendi ağzında hissetmesinin sebebi
de tam olarak budur. Bu vesileyle Peter Shaffer, oyunundaki ana karakter Alan’ın vakıası
sebebiyle bocalayan Dr. Dysart aracılığıyla sosyal olarak yapılandırılmış akıllılık, delilik,
uygun ve uygun olmayan davranışlar gibi kavramları sorgular ve Alan’ı tedavi etmenin ya da
onu toplumun onayladığı davranışlarla aynı konuma getirmenin aynı zamanda gencin
tutkusunu söndüreceğini, onu sıradanlaştıracağını ve nihayetinde tıpkı Dr. Dysart gibi
tutkudan yoksun bir birey haline getireceğini okuyucuya/izleyiciye hissettirir. Yirminci
Yüzyıl İngiliz Tiyatrosu’nun önemli temsilcilerinden olan oyun yazarı, okuyucularının
karşısına sosyo-psikolojik bir sorunsalla çıkarken toplum tarafından normalden sapma
olarak nitelenen bir bireyin kendine has davranışlarının yine toplumun normları uğruna söz
konusu bireyin tutkusunun söndürülüp söndürülmemesi gerektiğini tartışmaya açar. Dahası,
Küheylan aracılığıyla Shaffer, kişilerin bireyleşme sürecinde (individuation process) sosyal
yapıların aracısı olan özgürlük, Tanrı, pagan ve Hristiyan inancı, gelişme ve hazır kabul
edilmişlik, akıllılık ve delilik gibi konulara değinirken, bizlere tartışmaya açtığı konularla ilgili
hazır ya da tek boyutlu cevaplar sunmaktan kaçınır ve bu tür cevaplar bulmaktan ya da
iletmektense bunları okuyucuya ve izleyiciye bırakarak onları diyalektik bir biçimde konu
üzerinde düşünmeye sevk eder. Eser estetik açıdan teatral yoğunluğa/karmaşaya (theatrical
complexity) sahip olmakla beraber çeşitli çevrelerden konu seçimi ve bunun sahnede
yansıtılması açısından tenkit edilmiştir. Yine de eser konu seçimiyle cesur, yazıldığı dönem
açısından da oldukça yenilikçidir.
Çalışma, Psikanaliz’in, Freud’un ve R.D Laing’in çalışmalarını odağa alarak okuyucuları
kendi psikolojilerini incelemeye teşvik etmenin yanı sıra Shaffer’ın savlarına ve Alan’ın
durumuna ne derece hak verilebileceği üzerinde okuyucuyu düşünmeye de davet eder.
FULL TEXT (PDF):
- 41