You are here

TÜRKİYE İŞ GÜCÜ PİYASASINDA EĞİTİMİN ROLÜ: TALEP YÖNLÜ YAKLAŞIM

THE ROLE OF EDUCATION IN LABOR MARKETS IN TURKEY: A LABOR DEMAND - SIDE APPROACH1

Journal Name:

Publication Year:

Abstract (2. Language): 
One of the basic criterions by evaluating the qualitative dimension of labor market analyses is the educational attainment. Labor inputs of manufacturing system are built by the outputs of education system. Thus, it is the education system which determines the qualitative and quantitative accordance of labor supply and demand to manufacturing system. From this aspec role of education in labor markets is critically important. The researches concerning the effects of education on employability in terms of labor demand – side approach are very limited in Turkey. In other words, how to measure the effects of education on labor markets has been a weak point of education – labor market relations literature. So, this study aims to fill in the gap in this field. Therefore, the properties that are expected by the administrative officers in hiring and promoting processes, whether the status of educational level is a distinct preference reason have been analyzed in “Turkey’s Top 500 Industrial Enterprises” Survey (2006). In this research, as collecting data instruments, a survey sheet which is composed of two parts has been built up and these sheets ect conversation method. The conclusions of this research show that, the detailed studies concerning Turkey labor market could lead outstanding findings. Looking over the behaviors of labor demand – side in a macro – level would bring new insights to battle against unemployment,which is one of the most significant socio-economical problems of the Turkey.
Abstract (Original Language): 
Bir ülkenin sahip olduğu işgücünün nitelik düzeyi, o ülkenin ekonomik gelişiminin temel göstergelerinden birisidir. Ülkelerin sahip olduğu insan kaynaklarının etkin kullanılamaması, önemli sosyal ve ekonomik maliyetleri de beraberinde getirmektedir. Günümüz dünyasında, uluslararası alanda etkinliğin aracı rekabet gücü yüksek, bilgiye açık, üretken bir ekonomik potansiyele sahip olmaktır. Küreselleşen dünyada buna ulaşmanın en önemli yolu ise insan kaynaklarının sürekli geliştirilmesi olarak görülmektedir. Artık işsizliğin önlenmesi ve işsizlikle mücadele politikaları, olumsuz sosyal etkilerden korunmaktan çok ekonomik gerekliliklerden kaynaklanmaktadır.20.yüzyılın ikinci yarısı boyunca çalışma ilişkilerini belirleyen birçok faktör 1990’lardan bu yana önemli değişmelere uğramıştır. Gerçekte, imalat sanayilerinde yoğunlaşan istihdama, istikrarlı ve güvenli bir kamu sektörüne ve güçlü bir sendika hareketine dayanan 20. yüzyılın geleneksel endüstri ilişkileri, 1960’lı ve 1970’li yıllarda zirve noktasına ulaşmıştır. Ancak 1980’lerden itibaren artan işsizlik 1990’larda da bu eğilimini sürdürmüş;bu durum, birçok ülde sosyal korumanın zayıflamasına neden olmuştur.İşsizlikle mücadele ve istihdam yaratma sorunu gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ekonomik yapıları önemli arayışlara itmiştir. Kuruluşundan itibaren üyelerinin ekonomik kalkınmasını sağlamak amacıyla alternatif politikalar üretme hedefinde olan Avrupa Birliği de aktif istihdam politikalarını, kriz ortamından etkilenen iş piyasalarının ve işsizlerin yeniden iş piyasasına entegrasyonu doğrultusunda geliştirilmiştir.AB, içinde bulunduğu ekonomik konjonktürü ve özellikle küresel rekabette ABD ve Japonya’dan kaynaklanan sert rekabet ortamını değerlendirerek, sosyal modelini daha verimli ve sürdürülebilir kılmak ve etkin bir istihdam politikası oluşturmak amacıyla Avrupa İstihdam Stratejisi (AİS) oluşturma çabası içine girmiştir. Birlik içerisinde üye ülkelerin istihdam hedeflerinin belirlenmesinin ne yönde ve hangi başlıklar altında takip edileceği, AİS’de dört temel unsurla ifade edilmiştir. Bunlardan ilki ve belki de en dikkate değer olanı, işsizlere uygun beceriler ve teşvikler sunarak, iş hayatına dönüşü sağlayan ve iş piyasalarının açıklığını ifade eden “istihdam edilebilirlik”tir. Diğer unsurlar ise “serbest girişimcilik”, “uyum sağlama” ve “eşit fırsatlar”dır. AB’nin 2004 yılında yaşadığı son genişleme halkasında, işgücü piyasalarında ve işsizlikte önemli yapısal sorunlar yaşayan ülkelerin Birliğe dahil edilmesi, Avrupa işgücü piyasalarında olumsuz etkilere neden olmaktadır. Yeni üyelerde işgücünün vasıf seviyesinin genellikle düşük ve sektörel dağılımın diğer üyelere oranla farklı nitelikler taşıması önemli handikaplar olarak dikkati çekmektedir. İşsizlik oranları açısından da durum farklı değildir. Yeni on üye ülkenin işsizlik oranları, eski on beş üyenin işsizlik oranlarının oldukça üzerindedir. Bu gelişme bütünleşme süreci ile birlikte, Birlik genelindeki işsizlik oranlarının artmasına neden olmuştur. AB’ye tam üyelik sürecinde bulunan Türkiye’nin eğitim-istihdam analizi çerçevesinde değerlendirilmesi, Türkiye ve Birliğin gelecekteki insan kaynakları potansiyellerinin belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin gerek sayısal gerek eğitimsel olarak sahip olduğu potansiyelin büyüklüğü bu tür analizlerin geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu çalışma, eğitimsel niteliklerin özellikle emek talebi cephesinden ne şekilde algılandığını ortaya koymayı amaçlamaktadır. İnsan kaynaklarının geliştirilmesi meselesi hiç kuşkusuz sayısal ve niteliksel bir gelişimi içermektedir. İşgücü piyasasında talep edilen niteliklerin neler olduğu, bunların nasıl kazanılabileceği ve eğitimsel niteliklerin bireyin piyasadaki yerini ne ölçüde belirlediği gibi konular, eğitim-istihdam ilişkisinin kurulmasında ve insan kaynaklarının geliştirilmesinde talep cephesinin yaklaşımlarının esas alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Piyasaya sunulan eğitimsel niteliklerin kullanıcısı olan firmaların sahibi ya da yöneticisi konumundaki işverenlerin eğitimsel nitelikler ile istihdam edilebilirlik arasındaki ilişki konusundaki görüşleri, ulusal düzeydeki insangücü politikalarını da belirlemektedir. Bu çerçevede araştırmada, Türkiye’nin ilk 500 büyük firması içinde yer alan, özel sektörde, imalat sanayinde faaliyet gösteren ve Ankara bölgesinde merkezi bulunan Ankara Sanayi Odası (ASO) üyesi firmaların işverenleri tarafından “eleman alımında hangi özelliklere önem verildiği; söz konusu özellikler arasında eğitim düzeyinin belirgin bir tercih sebebi olup olmadığı ve eğitim-istihdam arasındaki ilişkinin hangi kurumsal yaklaşım çerçevesinde algılandığı“ sorularına yanıt aranacaktır. Araştırmada, öncelikle eğitim-istihdam ilişkisi konusunda işgücü piyasasının talep kesiminin görüşlerini belirlemeye yönelik yapılan benzer çalışmaların sonuçlarını tespit etmek amacıyla yerli ve yabancı literatür taraması yapılmıştır. Çalışmada, nicel araştırma tekniklerinden “alan araştırması (survey)” tekniği kullanılmıştır. Bu araştırma tekniğinin kullanılmasının nedeni,kişisel ifadelere dayalı davranış, tutum ve karakteristiklere ilişkin araştırma yapılmasıdır.
141 - 170