Analysis of the Shift in the Black Sea Region
Journal Name:
- Güvenlik Stratejileri Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
Events after the Cold War deeply affected the Black Sea region as well as the whole world.
But the main big shift and tension was experienced after 9/11 attacks. The settlement effort of the
United States of America (USA) using the excuse of stabilizing the Black Sea after
Mediterranean Sea; Romania and Bulgaria’s being membership as a first to the North Atlantic
Treaty Organization (NATO) and then to the European Union (EU) and their bringing their
some bases and airports into the use of NATO and the U.S. affected relations between the West
and the Russian Federation (RF) in a negative way. Colorful revolutions in Ukraine and Georgia
considered as backyards of RF, the Russian-Georgian conflict over South Ossetia, interventions of
the EU and the U.S. to the region within the direction of their strategic objectives disrupted the balances. RF perceived initiatives of the EU and especially of the U.S. towards the Black Sea and
incidents in the countries that were once his satellite as a threat to himself and made moves back.
What give RF prominence in determining the Black Sea’s geopolitical balance are its rising power
by changing its energy policy in the early years of the new millennium, its strategy developed for
turning back to its old days and its determination on this road.
These developments in the Black Sea region also concern the Turkey which is not only on
the side of protection of the acquired status of the Black Sea with the Treaty of Montreux but also
the contractor and advocate of a well based stable order in the region. Turkey is an effective and
important regional actor with its bilateral and multilateral agreements and its close relations
with regional countries. Considering all these, Turkey must be aware of the reality that if it is not
be able to direct the emerging developments in itself, it will find itself in an environment of
competition and conflict.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Soğuk Savaş sonrasında yaşananlar, tüm dünyayı olduğu gibi Karadeniz Bölgesi’ni de
derinden etkilemiştir. Fakat asıl büyük değişim ve gerilim 11 Eylül sonrası yaşanmıştır. Amerika
Birleşik Devletleri (ABD)’nin, Akdeniz’den sonra Karadeniz’e istikrar getirme bahanesiyle
yerleşme çabası, Romanya ve Bulgaristan’ın önce Kuzey Atlantik İttifakı (NATO)’na, sonrasında
Avrupa Birliği (AB)’ne üye olmaları ve bu iki ülkenin ülkelerindeki bazı üs ve havaalanlarını
NATO ve ABD’nin kullanımına açmaları, Batı ile Rusya Federasyonu (RF) arasındaki ilişkileri
olumsuz etkilemiştir. RF’nin etki sahasında değerlendirilen Ukrayna ve Gürcistan’da yaşanan
renkli devrimler, Güney Osetya üzerinde yaşanan Rus-Gürcü çatışması, ABD ile AB’nin
stratejik amaçları doğrultusunda bölgeye yönelik izledikleri siyaset dengeleri iyice sarsmıştır.
AB’nin ve özellikle ABD’nin Karadeniz’e yönelik yaptığı girişimleri ve eskiden peyki
konumundaki ülkelerde yaşananları kendisine yönelik bir tehdit olarak algılayan RF, karşı
hamleler yapmıştır. RF’yi Karadeniz’in jeopolitik dengesinin belirlenmesinde ön plana çıkaran
husus; yeni bin yılın başlarında değiştirdiği enerji politikasıyla birlikte yükselen gücü, eski
günlerine dönme konusunda uyguladığı strateji ve bu yolda gösterdiği kararlılıktır.
Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan bu gelişmeler, Karadeniz’in Montrö Anlaşması ile
kazanılmış statüsünün korunmasından yana olan ve aynı zamanda bölgede sağlam temellere
oturtulmuş, istikrarlı bir düzenin girişimcisi ve savunucusu olan Türkiye’yi de yakından
ilgilendirmektedir. Yaptığı ikili ve çok taraflı anlaşmalar, bölge ülkeleriyle kurduğu yakın
ilişkilerle önemli ve etkili bir bölgesel aktör konumundaki Türkiye, yaşanan gelişmeleri kendisi
yönlendiremediği takdirde, kendisini bir rekabet ve çatışma ortamının içinde bulacağının farkında
olmalıdır.
FULL TEXT (PDF):
- 12
33-56