Journal Name:
- İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Yaygın olarak “çok kültürlülük” olarak isimlendirilen etnik çesitliligin yasal
ve politik uyumu ile ilgili fikirler eski etnik ve ırksal hiyerarsi formlarının
yerine demokratik vatandaslıgın yeni iliskileri getirme aracı olarak Batı’da ortaya
çıktı. Bu politikaların bu amaca yönelik ilerlemeler kaydettigi yönündeki
önemli delillere ragmen bir kısım politik liderler toplulugu bunu bir basarısızlık
olarak ifade edip, çok kültürlülügün “ölümünü” ilan etmislerdir.
Bu bilinen ustaca anlatım tarzı problemlidir, çünkü çok kültürlülük üzerine
yapılan deneylerin tabiatını yanlıs bir sekilde karakterize ediyor; onların
terk edilme derecelerini abartıyor ve karsılastıkları gerçek zorlukları ve sınırlamaları
ve onların üzerine nasıl egilinmesi gerektiginin alternatiflerinin neler
oldugunu yanlıs bir sekilde belirlemektedir.
Bu makale çok kültürlülük ile alakalı dört güçlü mite (söylence) meydan
okumaktadır (karsı çıkmaktadır):
· Öncelikle, çok kültürlülügün issizlik ve toplumsal izolasyon gibi ciddi
sosyal problemlerin aleyhine olacak sekilde elestirel olmayan bir yüceltme olarak
karikatürize edilmesine karsı çıkmakta ve çok kültürlülügün, insan hakları
ideallerinden ilham alan ve o haklarla sınırlanan yeni demokratik vatandaslık
iliskileri arayısı olarak anlatımını tavsiye etmektedir.
· kincisi, çok kültürlülügün “toptan bir geri çekilme” (vazgeçme) halinde
oldugu fikrine karsı çıkıyor ve çok kültürlülük politikalarının hala devam
ettigine, hatta son on yılı askın bir süredir daha da güçlendigine dair deliller
sunuyor.
· Üçüncüsü, çok kültürlülügün “kesinlikle basarısız oldugu” fikrine
karsı çıkıyor ve onun yerine çok kültürlülük politikalarının pozitif etkileri oldugu
yönünde deliller sunuyor.
· Dördüncüsü, sivil toplum bütünlesmesi (entegrasyonu) politikalarının
yayılmasının çok kültürlülügün yerini aldıgı ya da çok kültürlülügü hükümsüz kıldıgı fikrine karsı çıkıyor. Çok kültürlülük politikalarının birtakım
sivil toplum politikaları formlarıyla tamamen uyumlu olduklarını ve çok kültürlülügün
sivil toplumnun “yetki veren” bir formuyla kombinasyonunun en
azından bazı durumlarda gerçekten de hem normatif olarak arzu edilir hem de
ampirik olarak etkili oldugunu öne sürüyor.
Bu meseleleri ele almak için bu makale Çok Kültürlülük Politikası ndeksini
(fihrist) kullanıyor. Bu indeks tercih yapmak zorunda kalan liberal
demokrat devletlerin göçmen gruplarıyla baglantılı olarak daha çok kültürlü
vatandaslık formları gelistirmeye karar verdikleri sekiz somut politika (uygulama)
alanını belirliyor ve zaman içinde farklı ülkelerin ne derece bu politikaların
bazılarını ya da hepsini benimsediklerini ölçüyor. Kamuoyunca iyi bilenen
bazı çok kültürlülük politikalarını geri çekme vakaları olsa da- Hollanda’da
oldugu gibi- 1980’den 2010’a kadar ki genel sablon mütevazı bir güçlendirme
seklinde oldu. ronik bir sekilde, çok kültürlülügün “basarısız” oldugu konusunda
yaygara kopartan bazı ülkeler aslında aktif bir çok kültürlülük stratejisi
uygulamamıslardır (Almanya’da oldugu gibi).
Çok kültürlülükten geri çekilme konusmaları çok kültürlü bir entegrasyonun
Batı demokrasileri için hala geçerli bir ihtimal oldugu gerçegini belirsizlestirmektedir.
Ancak yeni çok kültürlü vatandaslık modellerini benimsemeye
yönelik bütün tesebbüsler köklesmemis ya da istenilen etkilere ulasmakta basarılı
olmamıslardır. Çok kültürlülügü ya kolaylastırabilecek ya da engelleyebilecek
bazı faktörler vardır:
1. Etnik iliskilerin güvensiz hale gelmesi (Güvenlik Tedbirlerinin
Azaltılması): Çok kültürlülük devlet ve azınlıklar arasındaki iliskiler bir devlet
güvenligi degil de bir sosyal politika meselesi olarak görüldügünde en iyi sonucu
verir. Eger devlet göçmenleri bir güvenlik tehdidi olarak algılarsa (11 Eylül’den
sonraki Arap/Müslüman durumunda oldugu gibi) çok kültürlülüge
verilen destek ve azınlıkların çok kültürlü hak taleplerini dile getirme olanakları
bile azalacaktır.
2. 0nsan hakları: Çok kültürlülüge verilen destek etnik ve dini sınırlar
arasında insan haklarına ortak bir baglılık oldugu varsayımına dayanır. Eger
devletlerde bazı grupların insan hakları normlarına saygı duyamayacakları ya
da bu konuda isteksiz oldukları algısı olursa onlara çok kültürlülük haklarını
ya da kaynaklarını vermeleri muhtemel degildir. Çok kültürlülüge karsı itirazların
çogu temelde özel olarak Müslümanlarla ilgili endiselerden ve onların
liberal-demokratik normlara entegre olma konusunda isteksiz olarak algılanmalarından
kaynaklanıyor.
3. Sınır kontrolü: Çok kültürlülük vatandasların sınırları üzerindeki
kontrolleri yitireceklerinden korktukları durumlarda, örnegin ülkelerin çok
sayıda yasadısı göçmen ya da mülteci ile (ya da onların beklenmedik bir akınıyla)
karsı karsıya kaldıgı ülkelerde daha da tartısmalı hale geliyor.
4. Göçmen gruplarının çesitliligi: Çok kültürlülük muhtemelen
gerçekten çok kültürlü oldugu zaman, yani göçmenler ezici bir çogunlukla tek
bir gönderici ülkeden degil de (ki bu durumda çogunlukla daha kutuplasmıs
(polarize) iliskiler kurulması kuvvetle muhtemeldir) birçok farklı gönderici ülkeden
geldiklerinde en iyi sekilde çalısır.
5. Ekonomik katkılar: Çok kültürlülüge destek göçmenlerin kendi
üzerlerine düseni yaptıkları ve topluma-özellikle ekonomik anlamda- katkıda
bulunmak için iyi niyetli bir çaba içerisinde oldukları algısına baglıdır.
Bu kolaylastırıcı kosullar var oldugunda, çok kültürlülük “düsük riskli”
bir opsiyon olarak görülebilir ve gerçekten de bu kosullar altında iyi ise yaradıgı
görülmüstür. Çok kültürlülük göçmenlerin genelde yasadısı ve dar görüslü
uygulamaların veya hareketlerin potansiyel tasıyıcıları ve/veya refah devleti
üzerindeki net bir yük olarak görüldügü “yüksek riskli” durumlarda destek
kaybeder. Ancak göçmen çok kültürlülügünü bu sartlar altında reddetmenin
daha riskli bir hareket oldugu iddia edilebilir. Asıl göçmenlerin gayrimesru, dar
görüslü ve külfetli olarak algılandıkları zaman çok kültürlülüge ihtiyaç olabilir.
FULL TEXT (PDF):
- 2
297-332