You are here

YUNUS EMRE'YE GÖRE ZAMAN-HAYAT VE VAROLUŞUN MÂNASI

Journal Name:

Publication Year:

Author Name
Abstract (Original Language): 
Dış âleme ait vâkıalarm tedkikini tabiat ilimlerine bırakan çağdaş felsefe, Eski Yunan ve Ortaçağda olduğu gibi, yeniden insana —müşahhas insana— dönmüş ve onun mahiyetini araştırmaya başlamıştır. Bu esnada onun karşılaştığı en önemli gerçeklerden biri, insanın içinde, objektif âlemden ayrı, sübjektif bir âlemin mevcudiyetidir. Bu iki âlem birbirine sımsıkı bağlı olmakla beraber, aralarında mahiyet farkı vardır. Objektif âlemin veya maddenin kendi içine kapalı, karanlık, katı bir determinizme bağlı olmasına karşılık, sübjektif âlem veya ruh, kâinatı idrak eden, duyan, düşünen, hür olarak isteyen ve içinde bulunduğu şartları değiştiren bir varlıktır. İç âlemi dış âlemden ayıran başka bir özellik vardır ki, o da, dış âlemin Mekân'da. uzamasına karşılık, iç âlemin veya ruhun Zaman içinde gelişmesidir. İnsan hayatı, doğumundan ölümüne kadar durmadan değişen bir süre teşkil eder. İnsan ancak uzun hayat tecrübesinden geçtikten sonra şahsiyetini bulur. Ölüm, çok defa bu gelişmeyi birdenbire durdurur. Yunus'un benzetmesi ile «gök'ekih»i sarı başak haline gelmeden biçer. Varoluşçu filozoflar, başta Heidegger, insanın zamanda (temporel) bir varlık olduğu üzerinde ısrarla durmuşlardır. İnsan günlük hayatının meşgale, eğlence ve dalgınlığı içinde bu temel vâkıayı pek farketmez. Ölüm ona hayatın geçici olduğunu kuvvetle hissettirir. Heidegger insanı «ölüm için» yaratılmış bir varlık olarak tavsif eder. Bunu unutan insan gaflet içindedir. Ölüm düşüncesi bize insanın mahiyetini ve hayatın mânasını aydınlatır. İnsan hayatında Zaman'a aynı derecede önem veren Jaspers, Za-( man ile Aşma (Transcendance) vâkıası arasında münasebet kurar. Dünyanın şartlarına göre yaşayan insanın (Dasein) içinde bu şartları aşan bir varlık vardır ki, asıl insan (Existence) odur. Existence, Hürriyettir. Hürriyet, insanın müşahhas varlığına ve dünyanın şartlarına dayanarak gerçekleşir. Varlığının şuuruna sahip olan insan, yaşarken (An) içinde (Ebediyet) i bulabilir. Varoluşçu filozoflardan her birinin ayrı bir tarzda tahlil ettikleri bu kavramlardan çoğu mistik düşüncenin lâik düşünceye aktarılma ve işlenmelerinden ibarettir. Bundan dolayı onların benzerlerini eski mistik edebiyatlarda bulmak mümkündür. Yalnız onlar bu edebiyatta çağın kültür şartlarına göre hissî ve hayâlî bir tarzda ortaya konulmuşlardır. Benzer vakıa ve kavramları ifade eden kelimeler arasında da fark vardır. Bu zaviyeden bakınca, Yunus Emre'nin bazı bakımlardan varoluşçu filozoflara yaklaştığı görülür. Meselâ Yunus Emre de dış âlem ile iç âlemi ısrarla birbirinden ayırır. Ona göre en yüksek hakikat olan Tanrı, dış âlemde değil, insanın içindedir. Ebedî varlığı bulmak için delicesine yeri göğü arayan şâir, onu, hiç bir yerde değil, kendi içinde bulur.
11
26