You are here

HALİD ZİYA'NIN MENSUR ŞİİRLERİ -I-

Journal Name:

Publication Year:

Author Name
Abstract (Original Language): 
.Divan edebiyatımızda ve onun da içinde yer aldığı ortak İslâm! edebiyat geleneğinde şiirin maruf ve «zebân-zed» bir tanımı vardı: «Şiir mevzun ve mukaffâ sözdür.» Buna bazı Arap ulemâsı ve daha sonraki devirlerde bir takım Osmanlı üdebâsı «muhayyel» olma ve «şiir kasdıyla söylenilme» şartlarını da eklemişlerdir. Gerçi bazı kaynaklarda, Arap edebiyatında «haddü'ş-şi'r» denilen bu dört unsurun1 mutlak gerekliliği şartının dışına çıkılarak, teoride vezin ve kafiyenin ikinci planda tutulup, «kelâm-ı muhayyel» olma özelliğinin esas alındığı yaklaşımlar da mevcut olmuştur2, lâkin * Bu makalenin devamı olan «Halid Ziya'nm Mensur Şiirleri-II: Mezardan Sesler» başlıklı yazımız İlmî Araştırmalar, nr. 4, İstanbul, Mayıs 1997, s. 7-16'da yayımlanmıştır. 1 Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul 1973, s. 59. • • - - 2 Meselâ bu konuda Meımûâtu'1-UMm.'âa, şu satırlar yer almaktadır :"" «Ve dahi malûm ola ki şiir hükemâ katında kelâm-ı muhayyeldir, gerek mevzûn ve gerek gayr-ı mevzûn olsun. Ve şiirin medarını muhayyelât üzerine kılmışlardır ki nefis ondan kabz u bast cihetinden müteessir olur. Ve dahi müteahhırîn katında şiir .kelâm-ı mevzûn-ı mukaffadır. Pes onlar kafiye ve vezni İtibâr edip .tahyîli terk eylediler. Bazılar katında kelâm-ı mevzundur amden. Pes onlar takfiye ve tahyîli terk edip lâkin amdi itibâr eylediler. Tâ ki Tenzîl-i Rabb-i Celîl'de vâki olan âyât-ı mevzûne harice ola. Müellif-i asl-ı mütercem buyururlar ki : Lâkin hak ve savâb ki benim katımda dahi muhtar olan oldur kuyûd-ı mezkûrenin cümlesi itibâr olunmak gerekdir. Evvelâ tahvili lâzımdır. Ve illâ bir zen-i kabîhü'ş-şekli tezyîn makûlesinden olur. Vezn dahi lâzımdır. Ve illâ lezzet-i tab' nâkıs olur. Takfiye dahi lâzımdır. Ve illâ lezzet-i sem' nâkıs olur. Amd dahi lâzımdır. Ve illâ Kur'ân'da vücûd-ı şi'r lâzım gelir. yine de bu edebiyat geleneği, uygulamada genel bir bakışla edebî türleri «mevzûn ve mukaffâ» olup olmamaları kıstasına göre nazm ve nesir diye ikiye ayırıyor ve şiiri de manzum olarak düşünüyordu3. Fakat Yenileşme Devri Türk Edebiyatı içerisinde, özellikle XIX. asrın sonlarına doğru edebiyatımızda şiirin bu şekilde tanımı ve kabulü zamanla aşınmaya, veznin ve kafiyenin şiir için mutlaka gerekli olup olmadığı üzerinde bir takım fikirler ileri sürülmeye başlandı. Şiirin mahiyeti ve şekli üzerinde yürütülen bu fikirler, daha sonraları edebiyatımızı «mensur şiir» türüne hazırlayan ilk kıpırtılar olarak değerlendirilebilir.
23
45