Ontology in the Ancients and the Middle Ages
Journal Name:
- Kaygı: Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi
Key Words:
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
The problem of “Being” is perhaps one of the most fundamental queries of
philosophy because, the very first thing to do when one starts philosophizing is to
question the object at hand, that is, to do ontology. It was Aristotle who first
identified what is the subject matter of ontology through his distinctions among
causes-principles, ousias and types of being. Aristotle talks about two kinds of
ousias, that of primary and primary ones. Primary ousias are those ones that can
be seen and they constitute the subject matter of physics. Secondary ousias, on the
other hand, are those ousias that can be thought and they constitute the subject
matter of ontology or metaphysics, what is called by Aristotle as first philosophy.
Plotinos transforms those causes that are considered by Aristotle as those of
physics into the causes of metaphysics and this transformation would be effective
during the middle ages and beyond. He also considers the “uncongealed matter”
that he thinks equivalent to the primary ousia as the real subject matter of
ontology, and thinks this “uncongealed matter” as the real being. According to
Plotinos, whereas the first step of “Being”, to be seen as a hierarchical structure, is
formed by the One, the last step is formed by matter which is the source of evil.
The ontological view of Plotinos that he draws upon Aristotle would lead during
the Middle Ages to the idea that it is God which is the real being, and that what is
material is to been as equivalent to evil. Augustinus would say that God used
preexisting forms in his mind to create what exists through looking through
within, which is matter that has no form, and this issue of priority would set off
the debate of the universals – particulars that lasted throughout the whole of the
Middle Ages. On the other hand, St. Thomas Aquinas, who is an enthusiastic
follower of Aristotle, would transform Aristotle’s ousia into the substance that
needs no other thing to exist. With respect to the problem of being, William of
Ockham would constitute a breakthrough with his distinction between language –
world and thought – being that he draws. Thus, it would not be surprising to see
first philosophy as becoming a matter of enquiry that proves the “existence of
God” or “the distinction between man’s body and his mind” when it comes to
Descartes.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
“Varlık”, felsefenin belki de en temel soruşturmalarından biridir; çünkü felsefe
yapmaya başlarken yapılacak ilk iş ele alınan nesneyi soruşturmak, yani varlık
felsefesi yapmaktır. Nedenler-ilkeler, ousia’lar ve varlık tarzları arasında yaptığı
ayrımlarla neyin varlık felsefesinin konusu olduğunu ilk kez ortaya koyan
Aristoteles olmuştur. Aristoteles birincil (görülür) ousialar ile ikincil (düşünülür)
ousialar olmak üzere iki tür ousiadan sözeder. Birincil ousialar fiziğin konusunu
oluştururlar, ikincil ousialarsa Aristoteles’in ilk felsefe adını verdiği varlık
felsefesi ya da metafiziğin konusunu oluştururlar.
Plotinos, Aristoteles’in fiziğin nedenleri olarak gördüğü nedenleri metafiziğin
konusu haline getirir, bu dönüşüm ortaçağ ve sonrasında da uzunca bir dönem
etkili olacaktır. O ikincil ousia ile aynı gördüğü “cisimsiz madde”yi varlık
felsefesinin asıl konusu yapar, bu “cisimsiz madde”yi de asıl varlık olarak belirtir.
Sıradüzenli bir yapı olarak gördüğü “varlıklar”ın en üstünde iyi olan Bir
bulunurken, en altta kötülüklerin kaynağı olan Madde vardır.
Plotinos’un Aristoteles’e dayanarak oluşturduğu varlık görüşü ortaçağda asıl
varlık deyince Tanrı’nın anlaşılmasına, maddesel olanın da kötü ile bir
tutulmasına neden olacaktır. Augustinus Tanrının bütün varolanları, zihninde
önceden varolan formları kullanarak şekilsiz madde olan iç’e bakmak yoluyla
yarattığını söyleyecek, bu öncelik-sonralık ilişkisi de bütün bir ortaçağ boyunca
sürecek olan tümeller-tikeller tartışmasını başlatacaktır. Sıkı bir Aristotelesçi olan
Aquinalı Thomas ise Aristoteles’in ousiasını varolmak için başka bir şeye
gereksinim duymayan töze dönüştürecektir. Ockhamlı William dil-dünya ve
düşünce-varolan arasında yaptığı ayrımla varlık sorunu bakımından bir dönüm
noktası oluşturacaktır. Böylece Descartes’e gelindiğinde ilk felsefenin “Tanrının
varlığını” ya da “insanın bedeni ile ruhu arasındaki ayrımı” kanıtlayan bir
soruşturma alanı olması şaşırtıcı olmayacaktır.
FULL TEXT (PDF):
- 11
223-235