POSTTRANSPLANT HEMATOLOGIC COMPLICATIONS
Journal Name:
- Türk Nefroloji, Diyaliz ve Transplantasyon Dergisi
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Renal
transplantasyo
n sonrası görülebilen hematolojik komplikasyonlar bu yazıda; siklosporine bağlı he-molitik iiremik sendrom, ABO minör uyumsuzluğu ne¬denli alloimmun hemolitik anemi, tromboembolik komplikasyonlar ve posttransplant eritrositoz başlıkları altında tartışılacaktır.
Siklosporine Bağlı Hemolitik Üremik Sendrom
Hemolitik üremik sendrom (HÜS) mikroanjiopatik hemolitik anemi (MAHA), trombositopeni ve böbrek yetmezliği ile kendini gösteren, trombotik mikroanjio-pati ile karakterize bir hastalıktır. Renal allogreft alıcı¬larında HÜS, primer hastalık rekürrensi şeklinde orta¬ya çıkabilir. Rekürrens sıklığını yüksek bildiren çalış¬maların yanısıra, bunu doğrulamayan araştırmalarda bulunmaktadır. Siklosporinin (Cs) damar endotelinde prostasiklin inhibisyonu yoluyla rekürrensi kolaylaştı¬rabileceği ileri sürülmektedir.
De novo HÜS ise, ilk kez Cs kullanan kemik iliği transplantasyonu olgularında bildirilmiştir (3). Shul-man ve ark. kemik iliği transplantasyonu sonrası Cs kullanan 16 hastanın üçünde MAHA, trombositopeni ve böbrek yetmezliği geliştiğini; bu hastaların böbrek biyopsilerinde glomerüler tromboz ve tubuler nekroz bulunduğunu yayınladılar; Cs almayan 55 hastanın hiçbirinde bu tabloya rastlamadılar (4). Daha sonra ka¬raciğer ve böbrek gibi solid organ transplantasyonla¬rında da HÜS olguları bildirildi.
Van Buren ve ark. 1985 ikisi canlı akraba, diğeri kadaverik vericili, de novo HÜS gelişmiş ilk renal transplantasyon olgularını yayınladılar (5). Transplan¬tasyondan 1-3 hafta sonra, trombositopeni ve Coombs negatif MAHA'nin eşlik ettiği greft disfonksiyonu or¬taya çıkan olguların böbrek biyopsilerinde glomerül kapillerlerinde ve bazal membranda fibrin trombüsleri saptanmıştır. Deneysel çalışmalarda, Cs dozu ile glo-merüler tromboz yaygınlığının ilişkili olduğu gösteril¬miştir. Histopatolojik bulguların, 25 mg/kg/gün gibi yüksek doz Cs verilen farelerde çok çarpıcı olduğu 15
mg/kg/gün dozunda ise başlangıçta atlanabilecek ka¬dar silik olduğu belirlenmiştir (6). Buna karşın, görece düşük ilaç dozu (4 mg/kg/g) ve terâpötik sınırlardaki düzeylerde Cs'e bağlı HÜS'un klinik ve laboratuar bul¬guları görülebilir. Dahası, Cs kesildikten 3 hafta sonra, 1.5 mg/kg/gün gibi düşük bir dozda bile, ilaç tekrar başlandığında, MAHA tablosunun yinelediği bildiril¬mişti (7). Bu durum, Cs'e bağlı HÜS'un yinelenebilir niteliğini ve en azından bazı hastalarda, çok düşük dozların bile tabloyu yaratmak için yeterli olduğunu ortaya koymaktadır.
Doğaldır ki, Cs nedenli HÜS'da ilaç dozunun azal¬tılması veya tamamen kesilmesi ilk yaklaşımdır. An¬cak böyle bir tedavi her zaman başarılı olmayabilir, ayrıca rejeksiyon ve greft kaybı riskini de beraberinde getirir, bu nedenle, erişkin tip HÜS/TTP hastalarında intravenöz IgG ve plasmaferez tedavisi ile elde edilen başarılı sonuçları da göz önüne alarak (8, 9), Hoch-stetler ve ark. biri kombine pankreas - böbrek, diğeri ortotopik karaciğer transplantasyonu sonrası Cs'e bağlı HÜS gelişmiş iki hastaya intravönöz IgG uygulamış¬lar ve tablonun gerilediğini bildirmişlerdir (10).
Cs'e bağlı HÜS'un ayırıcı tanısında iki durum göz önüne alınmalıdır. Bunlardan ilki rejeksiyon olup irre-versibl hiperakut rejeksiyon ve vasküler rejeksiyonda HÜS bildirilmiştir (11). Keza viral yada bakteriyel en¬feksiyonların klasik HÜS ile olan ilişkisi iyi bilinmek¬tedir. Bu nedenle renal allograft alıcılarında ortaya çı¬kan HÜS tablosunda, rejeksiyon ve enfeksiyon ekarte edilmeden Cs suçlanmamahdır.
FULL TEXT (PDF):
- 3
97-100