AN EMIC APPROACH ON THE PERCEPTION OF “WOMAN” BY
WOMAN MISTRELS
Journal Name:
- Turkish Studies
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
The Minstrelsy (Âşıklık) tradition has an important place in the
Turkish culture and is a live tradition which continues its existence in
verbal and written cultural media from centuries ago until today.
Minstrels are folk artists who act as a society spokesman, reflect
the world view, taste of art, life order and traditions of the society,
maintain them and serve as a bridge to pass them down to the future
generations. When the tradition is considered regarding woman
minstrels, and to the extent they are determined, many woman minstrels
have performed their art within the minstrelsy tradition since 17th
century; however, they have not been able to perform many aspects of
the tradition (apprenticeship, traveler, being in the assemblies of
minstrels etc); the studies on woman minstrels have been of more interest
since the last quarter of the twentieth century. Woman minstrels about
whom there have been inadequate studies have been considerably
neglected. Minstrelsy has been seen as a man’s profession and “woman”
as a theme has been widely used by the male minstrels.
In the present study, starting from the folk songs of the well-known
woman minstrels (like Telli Suna, Özlemi, Sarıca Kız, Didari, Şahturna,
Selvinaz, Sürmelican and so on), the position of the “narrator-lyric hero”
will be examined both as a subject and an object. How woman minstrels
see “woman” as a narrator-lyric hero will be discussed from an ethical
point of view.
The social roles of woman minstrels in the tradition and the
problems caused by these roles will be presented; it will also be revealed
whether this affects their art as a “narrator-lyric hero”.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Âşıklık geleneği, Türk kültür dairesinde önemli bir yer tutmaktadır ve Türklerin edebi birikimleri dahilinde yüzyıllar öncesinden günümüze kadar sözlü ve yazılı kültür ortamlarında varlığını sürdüren canlı bir gelenektir.
Âşıklar, içinde bulundukları toplumun dünya görüşünü, sanat zevkini, yaşam düzenini ve beraberinde de geleneklerini yansıtan, yaşatan ve gelecek nesillere aktarılmasında köprü görevi gören, toplumun sözcüsü halk sanatçılarıdırlar. Geleneğe kadın âşıklar bağlamında bakıldığında ve tespit edilebildiği ölçüde 17. yüzyıldan günümüze kadar pek çok kadın âşık, âşıklık geleneği içinde sanatlarını icrâ etmişlerdir; ancak geleneğin birçok özelliğini (çıraklık, gezgin olma, âşık meclislerinde bulunma, vd.) yerine getirememiş; kadın âşıklar üzerine yapılan çalışmalar ise, daha çok yirminci yüzyılın son çeyreğinden itibaren ilgi çekici bir konu olarak algılanabilmiştir. Haklarında yeterli çalışmaların yapılmadığı kadın âşıklar, büyük ölçüde ihmale uğramışlardır. Âşıklık, bir erkek mesleği olarak düşünülmüş, erkek âşıkların dilinde “kadın” bir tema olarak oldukça geniş bir yer tutmuştur.
Bu çalışmada, gelenek içinde adını duyuran kadın âşıkların ( Telli Suna, Özlemi, Sarıcakız, Didari, Şahturna, Selvinaz, Sürmelican ) türkülerinden yola çıkılarak, “konuşucu lirik kahraman”ın konumu hem özne, hem de nesne bağlamında ele alınmaya çalışılmıştır. Konuşucu-lirik kahraman kimliği ile kadın âşıkların “kadın”ı nasıl gördükleri emik bakış açısı ile değerlendirilmiştir.
Böylece gelenek içinde tutunmuş olan kadın âşıkların toplumsal rolleri, bu rollerin neden olduğu problemler ortaya konulacak; bunun, onların sanatını etkileyip etkilemediği yine “konuşucu-lirik kahraman” kimliği ile onlar tarafından açıklık kazanmış olacaktır.
- 30