MIMICRY AND IMITATION: HYBRID IDENTITIES IN RUSHDIE AND KUREISHI
Journal Name:
- Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Key Words:
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author |
---|---|
Abstract (2. Language):
After 1950s, with the beginning of decolonization, new forms of migrations have emerged. These occurred
either from the newly liberated colonies to the imperial centre or from the imperial centre to the newly
liberated colonies. Causing a high degree of cultural interaction and clash, these population flows have
created in-between spaces in which both the colonizer and the colonized enter into a serious dialogue
for identity formation. The in-between space brings together crucial elements for the formation of the
hybrid identity (past/present, tradition/modernity, localisation/globalisation). In the in-between space,
hybridisation of the identity finds its medium in mimicry and imitation; the colonized takes the colonizer as
his model and aspires to be like him. However, the colonized has to surpass his indigenous culture (although
he cannot). On the other hand, in mimicry and imitation the colonizer is objectified and hence his subject
position is threatened. This aspect of mimicry and imitation disturb the previous fixities of the subject and
create an ambiguous in-between space for hybridisation of the identity. This study aims to analyse the inbetween
spaces in Salman Rushdie’s The Midnight’s Children and Hanif Kureishi’s The Buddha of Suburbia in
which the protagonists of the novels reflect the struggle for acquiring a hybrid identity through mimicry
and imitation
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
1950’lerden sonra, sömürgeciliğin sona ermeye başlamasıyla yeni göç biçimleri ortaya çıktı. Bu göçler ya
bağımsızlığını yeni kazanan sömürgelerden imparatorluk merkezine ya da imparatorluk merkezinden
bağımsızlığını yeni kazanan sömürgelere doğru gerçekleşmiştir. Yoğun kültürel etkileşime neden olan bu
nüfus akımları, hem sömürgeci hem de sömürge kültürlerinin kimlik oluşturmak amacıyla ciddi bir diyalog
içine girdiği kültürel aradalık mekânları1 yaratmıştır. Bu mekânlar melez kimlik oluşumu için gereken
önemli öğeleri (geçmiş/şimdiki zaman, gelenek/modernite, yerelleşme/küreselleşme) bir araya getirir.
Aradalık mekânlarında, kimliğin melezleşmesi öykünme ve taklit yoluyla gerçekleşir; sömürgeleştirilmiş
sömürgeciyi kendine model olarak alır ve onun gibi olmaya öykünür. Ancak sömürgeleştirilmiş olan uluslar
yerel kültürlerini aşmak zorundadırlar; fakat bunu hiçbir zaman başaramazlar. Öte yandan öykünme ve
taklit sırasında sömürgeci nesneleştirilir ve bu yüzden öznenin konumu tehdit altına girer. Öykünme ve
taklidin bu yönü öznenin daha önceki yerleşik kalıplarının düzenini bozar ve kimliğin melezleşmesi adına
muğlâk bir aradalık mekânı yaratır. Bu çalışma Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları ve Hanif Kureishi’nin
Varoşların Budası adlı kitaplarındaki başkahramanların öykünme ve taklit yoluyla melez bir kimlik elde etme
mücadelelerini yansıtan aradalık mekânlarını incelemeyi amaçlamaktadır.
FULL TEXT (PDF):
- 1
81-88