THE ‘MOLAR CAGE’: LE CORBUSIER AND THE MODULOR
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
In this essay, Modulor is redefined as ‘molar’. ‘Molar’ is the name of the
categories of sameness baptised by Gilles Deleuze and Felix Guattari in
Anti-Oedipus (Capitalism and Schizophrenia, 1972). The molecular is the
machines of deire. Molar elements stabilize the molecular components
and make them fixed (Lorraine, 1999, 115). Molar thoughts as stable and
singular codes of society are the sterile formations of thought. Because
of this, one can preserve his/her creative powers only by leaving behind
the molar identites which cover and surround the self (Lorraine, 1999,
139, 163). To write is to map. To map is the courage to walk away from
the known (traditional / conventional), from the coded. On the other
hand, to write, no doubt, comprizes wandering beneath the strata. These
sedimentary layers or strata are constitutive for the molar structures. Molar
structures or sterile becomings are very complicated –just like the concept
of family.
In contrast with Le Corbusier’s ‘moduloric’ universalism, the bird cage
metaphor turns to an interrogation of masculinity and an illustration of
the microphysics of power. By the aid of Marilyn Frye’s metaphor, the
second part of the debate begins. To get rid of the ‘molar’ and to release
the ‘molecular’, the ‘one’ of the identity has to be problematized. Power
relations bound to gender and race by oppression and biopolitics become
apparent this way.
The concept of ‘body without organs’ is one of the important elements of
the discussion. Transcendental codifications of the ordering structures can
be perceived by asking “What is the Modulor of it?” Becoming aware of
transcendentalizing, universalizing, sexist codings is important. Always
the outside of the Modulor, the immature, or the ‘body without organs’, the
lines of flight have to be found out.
Once the cage is defined, it is possible to fold the molar structures and
to fulfill the Modulor’s mission metonymically. One of the indicators of
the cage’s masculinity is that the Modulor often applies to dichotomies.
It can be said that, through Bacon’s concept of secular materiality, the
concept of ‘plastic material’ is being reached. This can be observed in
some applications of Le Corbusier’s architectural design tools. The
production of masculinity as a value against reproduction biology is a
model of the Modulor, envisioning the world with masculine criterions,
for the masculine by men. The exclusion of womanhood, the registration
of homosexuality and hermaphroditism as abnormality enhances the
institutionalization of masculinity. In this way the gender of the cage
becomes evident. It can be said that gender, the heteronormative regime,
helps to impose power on other sexes.
In reproduction, a sexually dualist thought that assumes the masculine
principle to be and shape-giving, while supposing the feminine to be
protective, nursing and nourishing, shows the transcendentalization of
the masculine. Fatherhood is giving form, while motherhood means to be
dependent to this a priori formation (Lloyd, 1994, 24).
Western ‘standards’ have thrown women out of the politics of architecture,
assuming them to be invisible. When the second wave of feminism in
the 1970’s gained momentum, women became more and more visible.
The Modulor has stayed out of this tendency and has insisted to follow a
prohibitory white civilization myth. The Modulor continues to legitimate
gender politics which make human beings measurable according to their
potentials of reproductive power. In the process of institutionalization
of masculinity, the control of desire as a practice of power has a certain
role. It should not be ignored that masculine and homogenous practices
are being operated by and through the male body. By the end of the
nineteenth century, homosexuality was sharply defined as a perversion
and became a subject of pathology. In this way, womanhood or manhood
was not a choice but an emplacement, even a fatherland. Ovotesticle
biopsy is a biopolitical annihilation tool against hermaphroditism. It is not
meaningless to ask if the Modulor, as a body-framing tool, is the equivalent
of this medical technique in architecture or not. The cultural universalism
of the Modulor is in relation with concepts like sexual differentiation,
oppression and biopolitics. The ideal of universal harmony represents an
anachronical position, considering the revival of searches of freedom of the
era. The bird cage metaphor of Frye helps to define Moduloric space as a
cage.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Le Corbusier’nin (Charles-Edouard Jeanneret) Modulor adını verdiği ve
tasarımlarında özellikle 1945-65 aralığındaki dönemde etkin biçimde
kullandığı sayısal ölçek, “mimarlık ve mekanikte geçerli olacak, insan
ölçeğine uyumlu evrensel bir ölçüm” alt başlığıyla, oldukça geniş bir alan
kapsamak üzere düşünülmüş ve yapılandırılmış olduğunu düşündürtür
(Le Corbusier, 1954, 1980). Bu yazıda Modulor, Gilles Deleuze ve Felix
Guattari’nin (1972, 2004) ‘molar’ adını verdikleri, sabitlenmiş aynılık
kategorilerinin genel adı olarak yeniden tanımlanmakta ve bu eksenden
bir düşünce çizgisi izlenmeye çalışılmaktadır. (1) Bir başka tartışma
ekseni, feminist kuramın güncel temsilcilerinden Marilyn Frye’nin (2005,
84-90) ‘kafes’ metaforuyla yürütülmeye çalışılacaktır. Le Corbusier’nin
evrenselciliğine karşılık, erilliğin bir sorgulamasına dönüşen ve iktidarın
mikrofiziğini örnekleyen kafes, gündelik olarak heteronormativizmi
sorunlaştırmaya yardımcı olmaktadır. Bu iki tartışmadan hareketle molar
yapıların, görünmez kafeslerin oluşumunda etkili oldukları iddia edilebilir.
Tamsin Lorraine ‘molar’ ve ‘moleküler’ ayrımına dikkat çekerek (1999,
139), bu kavramları düşüncelerinde etkinleştiren Deleuze ve Guattari’nin
Anti Oedipus (1972) adlı yapıtına değinmektedir. Moleküler, bilinçli
farkındalık seviyesinin altında yer alır. Moleküler, arzu makinalarıdır.
Molar bileşenler, moleküler bileşenleri stabilize eder, kararlı hale getirir
(Lorraine, 1999, 115). Molar düşünceler, kararlı hale getirilmiş ve tekil
toplumsal kodlar olarak, düşüncenin steril oluşumlarıdır. Bu nedenle,
kişi ancak benliğini saran ‘molar’ kimlikleri terk ederek yaratıcı gücünü
koruyabilir (Lorraine, 1999, 139, 163). Yazmak, haritalamaktır, bir iz
bırakma edimi olarak yazmanın tersine çevrilmiş biçimi, düşünceye yakın
olan yazma’dır. Haritalama kodlu (ya da katmanlı), bilindik (geleneksel /
konvansiyonel) olanın dışına çıkma cesaretidir:
‘MOLAR KAFES’: LE CORBUSIER VE MODULOR
Levent ŞENTÜRK
Alındı: 08.04.2008; Son Metin: 25.10.2008
Anahtar Sözcükler: modern mimarlık; Le
Corbusier; Modulor; biyopolitika; oran.
1. Bu çalışma yazarın “Modulor’un Bedeni”
başlıklı doktora tezine dayanmaktadır: Yıldız
Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Aralık 2007. Tez danışmanı: Doç Dr. Bülent
Tanju (Mimarlık Tarihi ve Kuramı Anabilim
Dalı).
“Yaz, köksap oluştur, yersizleştirmeyle arazini büyüt, tüm süreklilik
düzlemini kaplayacak şekilde kaçış çizgilerini soyut bir makina olarak
genişlet.” (Lorraine, 1999, 143; Deleuze, 1998, 11)
Yazmak bir tür ele geçmezlik alanı yaratmakla eşdeğerli olduğu sürece
gerçek bir özgürlükten söz etmek mümkündür. Deleuze bu durumu şu
sözleriyle dile getirmektedir:
“Yazmak mücadele etmek ve direnmektir, yazmak oluşmaktır; yazmak bir
harita çizmektir: ‘ben bir haritacıyım.’ ” (Deleuze, 1998, 44)
Öte yandan, ‘yazmak’ elbette katmanların arasında gezinmeyi
zorunlu olarak içerir. Katmanlar ya da tortul yataklar, “şeylerden ve
sözcüklerden, görmekten ve konuşmaktan, görünür ve dile getirilebilir
olandan, görünürlük bantları ve okunurluk alanlarından, içeriklerden ve
dışavurumlardan” oluşur (Lorraine, 1999, 197)(2). Molar yapıların oluşum
koşullarını yaratan, bu tortul yataklar ya da katmanlardır. Molar yapılar ya
da steril oluşumlar, -‘aile’ kavramında olduğu gibi- son derece karmaşıktır.
Konuşulan dilin kipleri (kuşkucu bir noktadan bakıldığında) molarlığın
eleştirisi bağlamında ve iktidarın heryerdeliğinin en kendiliğinden ortamı
olarak yakalanabilir haldedir: Türkçe’de geniş zaman, ertelenen bir
emrin ya da sınırsız bir zamanda geçerli görünen bir yargının kipi olarak
adlandırılabilir. Geçmiş zamanlar, polisiye bir biçimde ya tanıklıklara
göre, ya da şaibeli bir anlatıcı durumuna göre ikiye bölünmüştür. Emir
kipi, erkek aklın en dolaysız tanrısal kipidir. (Bir önceki cümle bile
böyledir!) Gereklilik kipi, öznenin keyfi biçimde dayattığı bir dizi emri
konu alır. Gelecek, emrin bir biçiminden başka bir şey ‘olmayacaktır’.
Olasılık, olabilirlik, yine şüpheli ikincilleştirmenin iması için sıkça
iktidarın ‘kullanabildiği’ bir kiptir. Geriye, kırık dökük bir mastar haller
toplamı kalır ki bunlar, dil örgüsünün genel estetiği içinde romantizme
saplanmaktan kurtulduklarında, bir faks mesajının belirsiz (ve tedirgin
edici olmakla yine de övünebileceği) yapısını ‘taşımak’tadır. Mastarlar,
büyük dillerin geride bıraktığı, ama edebiyattan silinmesi başarılamamış
garip kök durumları olarak hâlâ anlamlıdır. Edebiyatın molekülerliği
ya da katman çözücü gücü, bu molar kiplerle mücadelesindedir: Kendi
kendini yazan dile karşı, yazarların direnişiyle anlam kazanır. Dil, tıpkı
tuşlarına basıldığında ‘hep doğru’ bir ses çıkaran piyano gibi, peş peşe
yazılan cümleler yüzünden biteviye anlam üretmeye kolayca meyleder,
katmanlaşmaya direnmez. Dilin kiplerinden ‘arınarak’, kendi kelimelerine
yabancı olacak kurmaca bir eleştirel dile kavuşmak da naif bir beklenti
olacaktır. Çünkü mevcut olmayan kavramlarla konuşmak, gelecekte
katmanlaşacak yeni alanlar açmakla eşanlamlıdır.
Deleuze ve Guattari’ye (1972) göre molar yapılar karşısında moleküler
olanı serbest bırakmak için geliştirilmesi gereken politikalardan bazıları
şöyledir: Kendini kuşkulu hale getirmek ya da kimliği soru konusu
yapmak, psikanalize karşı şizoanaliz, katmansızlaştırma, algı dışı oluş
(becoming imperceptible). Böylece benliğin, cinsiyetin, ırkın, milliyetin,
ailenin, gündelik tıbbi pratiklerin, toplum mühendisliklerinin, kültürel
emperyalizmin, baskı mekanizmalarının, biyopolitikanın, ekonomi ve
bilgi rejimlerinin karşısında düşünce, bedeni tabi kılmak yerine potansiyel
oluşları açığa çıkartacak biçimde var olabilir. Düşünme, ancak tüm
bu sıralanan molar yapılar arasından geçerek, katmanlaşmamış olana
erişildiğinde var edilebilir.
“Görmek düşünmektir, konuşmak düşünmektir, ama düşünmek bu
ikisinin arasında oluşur.” (Lorraine, 1999, 199)(3).
Düşünme, kaçış çizgilerini açarak molar yapılardan kurtulmayı ve
moleküler olana erişimi olanaklı kılar. Şiddet derecelerine göre denetim
türlerinin her biri, uyumlandırıcı çabalar, entegrasyonlar, tekleştirmeler,
korporatizmler, hiyerarşiler, hegemonyalar, tahakkümler, cinsiyetçi ve ırkçı
pratiklerin her çeşidi, yeniden molar yapılar içine kapatılmanın ortamını
hazırlar. ‘Organsız Beden’, burada molarlık ve molekülerlik bağlamında
anılmaya değer bir kavramdır:
“Organsız bir beden inşa etmek, moleküler unsurları sabit kalıplardan
kurtarmak, serbest bırakmak, organize edilmiş kesintilerden kurtarmak
ve akışa bırakmak, böylece bir süreklilik düzlemi yaratmaktır. Bu düzlem,
organizasyon düzlemiyle karşıtlık içindedir. Organizasyon düzlemi, onu
oluşturan yapılardan ya da biçimlenişlerden fazladır, organize düzlem
aşkındır. …Yaşamın tümü kesintisiz bir tekillikler akışıdır. Birçok biçimde
organize olurlar ve başka türlü olmaları mümkünken böyle olmuşlardır.
…Kişi böylece dünyayı, herkesi ve her şeyi bir oluş’a dönüştürür, dünyayı
dışlayıp, benliğin tanımlı bir organizasyonunu yapmaya değil. Böylece
molar kalıpları aşar ve moleküler akışların sızmasına izin verir.” (Lorraine,
1999, 166, 189)
Modulor’u, Le Corbusier’nin icat ettiği bu ölçüm aracını, onun düşündüğü
biçimiyle bir olgu haline getirmenin tam tersini yapmak, diğer bir deyişle
üretken olmayan, durdurup aynılaştıran her tür öznellik mekanizmasını
‘molar’ olarak adlandırmak gerekir. Modulor bu molar yazının başlığı,
hammaddesi veya gözle görünür, tanıdık donmuşluğudur. Eleştirinin
nesnesi haline getirme amacıyla belli bir yazma biçimine Modulor adı
verilebilir. Böylece mimarın Modulor’a yüklediği olanaksız tarihsel
misyonu sonuçlandırmak metonimik biçimde mümkün olur. Kısacası, Le
Corbusier’nin dünyanın üzerinde yükseldiğini görmeyi çok istediği kafesin
yerine, yeni anlamıyla Modulor, kafesi kırmayı koymak demek olacaktır:
Dünyaya yapılamayanı ya da dünyayı kalıba sokulmamışlığından
yakınarak değiştirme gereğini değil. Tersine kaçınılması gereken aşırı
düzenliliği ve iktidar arzusunun kısır yaratısına işaret edilir. Modulor
olunan şey değil, olmaktan kaçınılması gereken olgunluktur. Modulor’un
hep dışını, olgunlaşmamışı ya da ‘Organsız Beden’i, kaçış çizgilerini
bulmak gerekir. Dikte edici tüm yapılara çözücü bir gözle bakarak,
“Bunun Modulor’u nedir?” diye sormak ve altındaki aşkınlaştırıcı,
geometrikleştirici, evrenselleştirici, cinsiyetleştirici kodlamaları fark etmek
için soruyu sormak, Modulor’u anlamından soymak olacaktır.
FULL TEXT (PDF):
- 2
119-132