FALL OF WOMEN IN BRITISH LITERATURE AND TURKISH LITERATURE OF 19TH CENTURY: A COMPARATIVE APPROACH
Journal Name:
- The Journal of Academic Social Science Studies
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
From Adam and Eve to the present, woman having treated as a second sex in all over the world, has been doomed and blamed because of Eve's original sin developing as a kind of femme fatale, and described as a sinner creature. These kinds of Biblical and patriarchal points of view to female sex were reflected to the literary works as the Eve's daughters or 'angel' and 'monster' images to 'victimized women'. In both British literature of Victorian period and Turkish literature of Ottoman period of Nineteenth century fallen images of women had an importance place consciously or unconsciously in fictional works of British and Turkish writers such as Charles Dickens's Oliver Twist (1838), David Copperfield (1850), Elizabeth Gaskell's Mary Barton (1848), Mary Elizabeth Braddon's Lady Audley’s Secret (1862), William Makepeace Thackeray's Vanity Fair (1847-48); Charlotte Brontë's Jane Eyre (1847), Emily Brontë's Wuthering Heights (1847), Oscar Wilde's Salome (1891), Thomas Hardy's Tess of the d’Urbervilles (1889-1891), as for Turkish novel of the same age, Şemsettin Sami's Taaşşuk-i Talât ve Fıtnat (1872), Namık Kemal's Intibah (1876), Ahmet Mithat Efendi's Yeryüzünde Bir Melek (1879), Henüz On Yedi Yaşında (1881), Karnaval (1881), Dürdane Hanoum (1882), Fatma Aliye Hanım's Muhâzarât (1892), Nabizade Nazım's Zehra (1894-1896), Sami Paşazade Sezai's Sergüzeşt (1889), Halit Ziya Uşaklıgil's Aşk-ı Memnu (1900) In this study, the reasons and results that women were subordinate to men in reality and fiction in British and Turkish novels, , the social customs describing woman at home as angel or innocent; and woman outside as fallen or monster, both Victorian and Turkish societies' 'untouchable' virtues, by focused on Tess of the d’Urbervilles by Thomas Hardy and Zehra by Nabizade Nazım, are compared and contrasted in the light of literary works in terms of comparative literature theory and feminist literary criticism. Here I argue the fact that fallen woman as either angel or monster was a victim of patriarchal authority in the eyes of society of 19th century, referring to the femme fatales or fatal women represented in the novels.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Âdem ve Havva'dan bugüne değin, tüm dünyada ikinci cins muamelesi ile
karşılaşan kadın, hep günahkâr bir yaratık olarak görüldü ve yaygın bir anlayışla femme
fatale (ölümcül yazgı)'nin birer türü olarak Havva'nın ilk günahından dolayı lanetlenip
suçlandı. Dişi cinse bu tür bir İncilsel ve ataerkilsel bakış açıları birçok edebiyat
metinlerine Havva'nın kızları, 'melek' ve 'canavar' imgeleri ile 'kurban kadınlar' olarak
yansıtıldı.
On dokuzuncu yüzyılın, hem Victoria dönemi İngiliz edebiyatında hem de
Osmanlı dönemi Türk edebiyatında düşmüş kadın imgeleri, bilinçli ya da bilinçsiz bir
şekilde Charles Dickens'ın Oliver Twist (1838), David Copperfield (1850), Elizabeth
Gaskell'in Mary Barton (1848), Mary Elizabeth Braddon'ın Lady Audley’s Secret (1862),
William Makepeace Thackeray'nin Vanity Fair (1847-48); Charlotte Brontë'nin Jane Eyre
(1847), Emily Brontë'nin Wuthering Heights (1847), Oscar Wilde'ın Salome (1891), Thomas
Hardy'nin Tess of the d’Urbervilles (1889-1891); Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-i Talât ve
Fıtnat (1872), Namık Kemal'in Intibah (1876), Ahmet Mithat Efendi'nin Yeryüzünde Bir
Melek (1879), Henüz On Yedi Yaşında (1881), Karnaval (1881), Dürdane Hanoum (1882),
Fatma Aliye Hanım'ın Muhâzarât (1892), Nabizade Nazım'ın Zehra (1894-1896), Sami
Paşazade Sezai'nin Sergüzeşt (1889), Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu (1900) gibi
İngiliz ve Türk yazarların eserlerinde önemli bir yer aldı.
Bu çalışmada, kadınların gerçek yaşamda ve kurgu dünyasında erkek cinsi
karşısında ikincilliğinin nedenleri ve sonuçları, evdeki kadını melek ya da masum;
dışarıdaki (kamusal yaşamdaki) kadını ise düşmüş ya da canavar olarak tanımlayan
gelenek ve görenekler, gerek Victoria gerekse de Türk toplumunun dokunulamaz
değerleri, Thomas Hardy'nin Tess of the d’Urbervilles ile Nabizade Nazım'ın Zehra adlı
romanlarına odaklı olarak karşılaştırmalı edebiyat kuramı ve feminist eleştiri kuramı
bağlamında benzer ve farklılıklarıyla karşılaştırılacaktır.
Burada, ister melek olsun isterse de canavar, düşmüş kadının 19. yüzyıl
toplumunun gözlerinde ataerkil otoritenin birer kurbanı oldukları gerçeğini, bu iki
romandan sunulan femme fatale (ölümcül yazgı) ya da ölümcül kadınlara
göndermelerde bulunarak kanıtlamaya çalışıyorum.
FULL TEXT (PDF):
- 1