THE FROG OF PLATON FROM SINOPE TO SİNOP: PHYSICAL DEVELOPMENT OF THE CITY OF SİNOP ACCORDING TO ARCHIVAL SOURCES
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author |
---|---|
Abstract (2. Language):
It is known that cities founded by the first colonists in the Black Sea region
were small, with adequate piece of land for a small community, and a
simple and easily defended harbour enough to support a colony. Sinop is
a fantastic settlement of the ancient period, located on an isthmus which
links a peninsula with the mainland. The peninsula is lying eastwards,
where its harbour facing south east is not only deep but also offers easy
anchorage, as it is protected from the northwestern, north and east winds.
This unique location offered Sinop the label of a town having the only
natural harbour in the Black Sea region of Turkey.
The city has been open to settlement since the first colonist era. And was
continuously reconstructed. This study is an attempt to read traces of
different periods and eras, and different socio-cultural layers through the
changing physical structure of the city. This aim in mind, physical structure
of the city in Ancient, Byzantine, Seljuk, Beylics and Ottoman periods is
studied and revealed, resting on the accounts of documentation in the state
archives through the Şer’iyye Register, Tax Register, state annuals, travel
books, visual documents, and accont on the monumental buildings. Visual
analysis is performed with the help of city maps, urban development
plans, and photographic registers, which yield much information about the
development of the districts of the city, its buildings and monuments, and
finally its districts and neighbourhoods.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Eflatun, antik dönemdeki ismi Pontos Euxeinos olan Karadeniz’in kıyıları
boyunca sıralanmış kolonileri bir havuzun etrafında oturan kurbağalara
benzetir. Ona bu benzetmeyi yaptıran, Miletoslular’ın tüm Karadeniz kıyısı
boyunca kurdukları doksan kadar kentin varlığıdır (1). Bunların çoğu
emporion (2) düzeyini aşamamışken, Sinope, Amisos, Kerasus ve Trapezus
kentleri zamanla önemli birer yerleşim alanı olmuşlardır (Işık, 2001).
Antik dünya insanının Karadeniz’e Pontos Euxeinos ismini vermesinin
nedeni, pek çok kaynakta önemle vurgulama gereği duyulan azgın fırtına
ve dalgalarının varlığıdır. Karadeniz’de ilk kolonizasyon hareketliliğinin,
bu dalga ve fırtınalara dayanıklı gemi yapım teknolojisinin zamanla
gelişmesiyle başladığını söylemek doğru olur. Ticaret, keşif, macera
tutkusu ya da başka nedenlerle ilk denizcilerin yetersiz gemi yapım
teknikleri nedeniyle Karadeniz’in bu hırçın dalgalarına yenik düştükleri
düşünülmektedir (Işık, 2001).
Karadeniz’deki ilk kolonistlerin kurdukları kentlerin küçük olduğu,
kendilerine yetecek kadar toprak parçası ve savunulması kolay bir limanın
varlığının bir koloni kurulması için yeterli olduğu bilinmektedir. Bu
nedenle küçük adalar, yarımada boyunları, nehir deltaları Karadeniz’de
gözde yerleşim alanları olmuştur (Işık, 2001). Hiç şüphe yok ki Sinop,
yarımada ile ana karayı birbirine bağlayan bir berzahta (3) yer alan
konumu nedeniyle antik dönem insanı için olağanüstü bir yerleşim alanı
olarak görülmüştür. Doğu’ya doğru uzanan yarımada, Güneydoğuya
bakan derin ve demirlemeye olanaklı limanı, kuzeybatı, kuzey ve doğu
rüzgarlarından koruyan bir yapıya dönüştürmüştür. Bu karakteristik
oluşum kente, Karadeniz kıyısı boyunca var olan tek doğal liman olma
özelliğini kazandırmıştır (Resim 1). Bıjışkyan seyahatnamesinde bunun
altını çizer: Karadeniz’de liman denilen pek çok yer bulunmasına karşın
kışlık limanların çok az oluğunu, en büyük ve en iyisinin Sinop limanı
olduğunu söyler. Kentin ikinci emin doğal limanı ise kuzeybatısındaki
Ağlimanı’dır (Akliman); ancak yeterince geniş değildir (Bıjışkyan, 1998).
İşte bu nedenledir ki Sinop, ilk kolonist girişimlerle birlikte zamanla
coğrafik ve stratejik konuma da sahip olmuş, iki doğal limanı ile
Anadolu’nun kuzey bölgesinde bir liman şehri olarak tarihin hemen
her döneminde önemini korumuştur. Dahası, Anadolu’dan Karadeniz’e
belli başlı çıkış yerlerinden birisi olması, hemen karşısında yer alan
Kırım Yarımadasıyla bağlantı noktası konumunda olması bu önemini
daha da artırmıştır (Demir, 2001). Bu, kentin ilk kolonist hareketlerden
başlayarak sürekli yerleşim alanı olduğu ve sürekli imar edildiği anlamını
taşımaktadır ki, farklı dönem ve kültür katmanlarının izlerini bugün
kentin fiziksel dokusu üzerinden kısmen de olsa okumak olasıdır. İşte
bu çalışmada bir bakıma kentin fiziksel okumasının gerçekleştirildiği
söylenebilir. Kentsel doku üzerinde gözlenen aşikar bu izlere ek olarak
tarihsel yazılı kaynaklarda geçen bilgi ve bilgi kırıntıları, bu fiziksel
okumayı olanaklı kılan diğer önemli kaynaklar olmuşlardır.
FULL TEXT (PDF):
- 2
45-68