Buradasınız

BATILILAR GÖZÜYLE HAREM: GERÇEK VE FANTEZI

THE HAREM THROUGH THE EYES OF THE EUROPEANS: REALITY AND FANTASY

Journal Name:

Publication Year:

DOI: 
http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.560
Author NameUniversity of Author
Abstract (2. Language): 
“Haremi Hümayun”, as generally known Harem, was the Sultan’s private quarters. In fact, as a word derived from Arabic, it meant a secluded or forbidden place, usually a home or a private property. It was called as “Golden Cage” in which most beautiful odalisques were in competition to capture the heart of ‘Sultan’ and where the most dangerous tricks were played to obtain power. The Harem, in the Ottoman Empire, was first founded in the reign of Orhan Gazi (1326-1360) and, during the reign of Mehmet the Conqueror (1451-1481), it turned into a kind of social institution that would influence the state affairs in the future (Pierce 42). From the late sixteenth century onward, especially in the seventeenth and eighteenth centuries, the Harem became a center of attraction for western travelers, artists and writers. However, it was impossible for the Europeans to observe it closely. That’s why they fictionalized the Harem both in their paintings and writings. Lady Mary Wortley Montague who resided in Istanbul in the early eighteenth century as a wife of an English Ambassador tried to depict the reality from a different and female perspective. She presented her point of view in her Letters.In this paper, these highly fictionalized representations of the Harem will be discussed with reference to the English writings, and the reasons why the life in the Haremappealed to the Western imagination will be analyzed by drawing upon the fictional accounts
Abstract (Original Language): 
Harem-i Hümayun veya Batılılarca “tutsak olmus kadınların dünyası” (Aksit 23) olarak tanımlanan harem, tarih boyunca hep gizemini ve sırrını korumustur. Batı edebiyatı ve sanatında harem, çesitli Avrupa ülkelerinden köle veya tutsak olarak elde edilmis genç ve güzel kadınların, padisahın kalbini kazanmak için yarıstığı ve gücü ele geçirmek için en tehlikeli planlar yaptığı ve rekabetin gizliden gizliye acımasızca sürdüğü bir “Altın Kafes” olarak betimlenmistir. Harem, Osmanlı Imparatorluğu’nda ilk kez, Orhan Gazi (1326-1360) döneminde olusturulmus ve Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) ise önemli ve güçlü bir konuma gelmistir. Bu dönemde, sadece özel bir kurum olmakla kalmamıs aynı zamanda gelecekteki devlet iliskilerini yönlendirecek bir eğitim kurumu seklini almıstır (Pirce 42). Onaltıncı yüzyıldan itibaren, özellikle on yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda, harem öylesine gizemli ve dısa kapalı bir görünüm aldı ki değil saraydan erkeklerin, dısarıdan yabancı birilerinin hele hele Avrupalıların, burayı yakından gözlemlemesi imkansızdı. Bu yüzden Osmanlı topraklarını gezen birçok yazar ve ressam, haremi ancak 1717 baslarından 1718 ortalarına kadar Istanbul’da yasamıs ve o dönemdeki Ingiliz Büyükelçisi Edward Wortley Montagu’nun esi olan Lady Mary Wortley Montagu’nun Türkiye izlemlerini ayrıntılarla anlattığı Mektuplar’ı, aracılığıyla tanıyabilmistir. Lady Montagu, yakından gördüğü vezir ve pasa haremlerini gerçekçi bir gözle incelemis ve hiçbir abartıya yer vermeden ayrıntılı olarak betimlemistir. Bu makalede Batı dünyasına haremin neden farklı ve gizemli geldiği ve Lady Montagu’nun mektuplarında gerçeklerin nasıl vurgulandığı örnekler verilerek tartısılacaktır
591-603