THE KILLING DANCE OF FALLOW DEER AND HUNTER
Journal Name:
- Turkish Studies
Key Words:
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
The hunting has an important place in old Turkish tradition. Because the most important source of nutrition is based on agriculture and livestock; the individual, whether male or female, had to be skilled in horsemanship and archery from an early age. For that reason, the hunting art was one of the indispensable virtues of human being from past present
For Turks, especially horse, deer and wolf were considered as sacred animals, had been parts of their lives. This hunter, fearless, brave warriors were the subjects to various epics such as Uyghur, Migration, Oghuz Khagan, Bozkurt, Ergenekon, Creation, Edigey, Descent, and Dede Korkut, Saltuk Buğra, Manas, Battal Gazi, Danişmendname, Genç Osman, Köroğlu by becoming legendary from language to language, many Boğaç Hans, Bamsı Beyreks, Banı Çiçeks left Turkey 's glory, Turkey 's prowess, fearlessness as inheritances from the Oghuz Turks today. Over the centuries,
"Deer" which has been one of the greatest passions of the hunter takes place in narratives as an important element. The " Fallow Deer" mythologized by Ziya Gokalp's verse Fallow Deer (1913) turns into a legendary hunting love by Yasar Kemal's novel Fallow Deer (1967), and is transferred to dramatize in the stage by Necati Cumalı's play the Wounded Deer (1981). In Yaşar Kemal's pen, Fallow deer, which is love in Halil's heart with a hunting passion more than love, foothills in the Taurus Mountains, also takes place in film world with the films of Fallow Deer directed by Atif Yilmaz in 1959 and Süreyya Duru in 1969; and with a short animation of Fallow Deer Legend managed by Ali Can Meydan in 2011.
In this study, in Yaşar Kemal's Fallow Deer the young man Halil's deer-hunting passion as a reflection of Turks' hunting tradition and culture for thousands of years will be compared with cults of the west and the east and discussed with text-oriented analysis as related to old beliefs. Here, by made a short journey to 'deer cult' as a mythological image in the cultures of the east and west; and to their stories changed to a burnt elegy of Halil and Fallow Deer the fact that the hero's hunting desire turning into a relentless passion takes place of "lover," and his hunting passion turns into an eternal Anatolian saga is revealed.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Eski Türk geleneğinde avcılık önemli bir yer tutar. En önemli geçim kaynakları hayvancılık ve tarıma dayalı olduğundan küçük yaşlardan itibaren, erkek olsun kız olsun birey, binicilik ve okçuluk konusunda hünerli olmak zorundaydı. Böylece avcılık sanatı insanoğlunun geçmişten bugüne vazgeçilmez meziyetleri arasında yer aldı.
Türkler için özellikle at, geyik ve kurt kutsal hayvanlar olarak kabul edilmiş, yaşamlarının adeta birer parçası olmuştur. Bu avcı, gözü pek, cengâver yiğitler, Uygur Destanı, Göç Destanı, Şu Destanı, Oğuz Kağan Destanı, Bozkurt Destanı, Ergenekon Destanı, Yaratılış Destanı, Edigey Destanı, Türeyiş ve Dede Korkut, Saltuk Buğra, Manas, Battal Gazi, Danişmendname, Genç Osman, Köroğlu gibi çeşitli destanlara konu olmuşlar; dilden dile efsaneleşerek nice Boğaç Han'lar, Bamsı Beyrek'ler, Banı Çiçek'ler Türk'ün şanını, Türk'ün yiğitliğini, Türk'ün korkusuzluğunu Oğuzlar'dan bu yana miras bırakmışlardır.
Asırlar boyunca avcıların en büyük tutkularından birisi olan "geyik" önemli bir unsur olarak anlatılarda yerini almıştır. Ziya Gökalp'in Alageyik (1913) manzumesi ile masallaşan "alageyik," Yaşar Kemal'in Alageyik (1967) romanında efsaneleşerek bir av tutkusuna dönüşmüş ve " Necati Cumalı’nın Yaralı Geyik (1981) oyununda sahneye aktarılarak dramlaşmıştır. Yaşar Kemal'in kaleminde, Toroslar'ın eteklerinde aşktan da öte bir av tutkusuyla Halil'in yüreğine yar olan Alageyik, 1959’da Atıf Yılmaz'ın ve 1969'da Süreyya Duru’nun yönettikleri Alageyik filmleri ve Ali Can Meydan’ın 2011'de yönettiği kısa animasyonlu Alageyik Efsanesi ile beyaz perdede de yerini alır.
Bu çalışmada Yaşar Kemal'in Alageyik eserinde Türklerin binlerce yıllık av geleneği ve kültürünün bir yansıması olarak Halil adlı gencin geyik avı tutkusu metin odaklı bir çözümleme ile eski inançlarla ilintili olarak, doğu ve batı kültüyle karşılaştırılıp irdelenecektir. Başlangıçta sözlü ve yazılı edebiyatın içinde dillere destan bir masal haline gelen Alageyik, Burada, doğu ve batı kültüründe mitolojik bir imge olarak 'geyik kültü'ne ve Halil ile Alageyik'in yanık bir türkü haline gelen öyküsüne kısa bir yolculuk yapılarak; kahramanın amansız bir tutkuya dönüşen av ihtirasının "sevgili"nin yerini alışı, av aşkının ölümsüz bir Anadolu efsanesine dönüşü gözler önüne seriliyor.
FULL TEXT (PDF):
- 12