The Capitulations as an Example of Dehistoricizing the History
Journal Name:
- Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Abstract (2. Language):
Based on the conditions and concepts in the second half of the nineteenth-century, the capitulations were equated
with privileges of the foreign merchants, consuls and their communities at that time. Since the term “imtiyazat”
is used in studies of Ottoman history from the beginning, the nineteenth-century understanding of this term is
applied almost uncritically to earlier centuries.
The fact that the capitulations of the nineteenth century privileged those Europeans to whom they applied over
Ottoman subjects has led to the assumption that, from the start, the capitulations had been designed to privilege
foreigners. However, such a view ignores the legal origins of these documents which derived from the principle of
amân (assurances of protection granted to foreign visitors). Always endeavouring to conform to the prescriptions of fıkh (Islamic jurisprudence), the Ottomans consulted the şeyh ül-islâm (the highest religious authority in the
Empire) whenever new capitulations were proposed. The crucial question, however, is how the capitulations, after
having been made to conform to the prescriptions of fikh and şeriat (Islamic law), turned in time into a juridical
framework which allowed European states to turn subjects of the Ottoman Empire into their protegés.
Giving a résumé of the development of the capitulations on the one hand and, on the other, focusing on their
Islamic roots and changing implementations in the context of the shifts in the power asymmetries between
European countries and the Ottoman Empire, this article suggests to historicize the capitulations and free their
study from the customary rigid approach.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
19. yüzyılın ikinci yarısındaki şartlar ve tedavüldeki kavramlar dolayısıyla kapitülasyonlar yabancı tüccar, konsolos
ve müsteminlerin sahip oldukları ayrıcalık ve imtiyazlarla aynı anlamda kullanılmıştır. Ancak 19. yüzyılın ötesinde
daha geniş bir dönemi ele alan modern araştırmalarda kapitülasyonlar için „imtiyazat“ kavramının kullanımına
devam edilmiş olması dikkat çekicidir. Bu tür çalışmalarda imtiyazat kavramı, 19. yüzyılda şekillenmiş olan anlam
ve kavrayışı eleştirel bir süzgeçten geçirmeden evvelki asırlar için de kullanılmıştır. Bu bağlamda İmparatorluğun
son yüzyılında imzalanan antlaşmalar gereğince verilen kapitülasyonların Avrupalı devletlerin vatandaşlarını
Osmanlı tebaasından daha ayrıcalıklı hale getirmiş olduğu bir gerçektir. Fakat modern araştırmalarda sık sık
gözlemlenen bu ikili kullanım okuru, kapitülasyonların en başından beri Osmanlı topraklarındaki yabancıları,
imtiyazlı hale getirmek için tasarlandıkları fikrine sevketmekte ve dolayısıyla kapitülasyonların hukukî
kökenlerinin, emân kavramında tecessüm ettiği gerçeğini görmezden gelmektedir. Oysa daima fıkıh ve İslâmî
teamüllere uygunluklarına dikkat etme arzusunda olan Osmanlılarda kapitülasyonlar ne zaman verilse şeyh ülislâm’a
danışılırdı.
Ancak İslâm fıkhına ve şeriata uygun hale getirildikten sonra verilen kapitülasyonların zaman içerisinde
sultanın tebaasının Hıristiyan devletlerin koruması altına girmesi suretiyle Avrupa devletlerinin Osmanlı
İmparatorluğu’ndan adam devşirdiği bir sisteme zemin hazırlayan hukukî bir çerçeveye dönüşümü bir süreç olarak
ele alınması gereken önemli problemlerden birisidir.
Kapitülasyonların İslâmî kökenini Avrupa devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında değişen güç dengeleri
bağlamını da göz önünde bulundurarak değerlendirmeyi amaçlayan bu makale kapitülasyonların gelişiminin
özetini tarihi gelişim içine yerleştirerek yapmaya çalışmaktadır. Kapitülasyonların değişen yorum ve uygulama
pratikleri ile İslâm hukukundaki kökenlerinin altının çizilmesi ve böylece kapitülasyonların kavramsal çerçevede
tarihi bir zemine oturtularak mevcut kalıplaşmış perspektifin yanlışlarından kurtarılması çalışmanın bir diğer
amacıdır.
- 2