You are here

OSMANLI METİNLERİNİN TRANSKRİPSİYONU ÜZERİNE

ТРАНСКРИПЦИЯ ОСМАНСКИХ ТЕКСТОВ

Journal Name:

Publication Year:

Abstract (Original Language): 
Günümüzde, Arap alfabesiyle yazılan Türkçe metinlerin genellikle transkripsiyonlu (Latin alfabesinde) olarak yazılması konusunda herkes hemfikirdir. Son yirmi yıldır Osmanlının 16. yüzyılı üzerine bir eğilim başlamıştır.1 Bu dönemde transkripsiyon problemleri ile alakalı olarak “Niçin transkripsiyon yapılmalı?2” diye soran bazı bilim adamları ortaya çıkmıştır. Ama cevap bana göre transkripsiyonun lehindedir, çünkü Sir Gerard Clauson’ın da dediği gibi, “editörün görevi çeşitli problemlere çözümler bulmak ve sorumluluğu okuyucuya yüklememektir.”3 Latin alfabesine uygun Türkçe metinlerin transkripsiyon problemleri uzun zaman tartışılmıştır.4 Sadece güncel konuşmaya mahsus transkripsiyon analizlerine uygun tekniklerin planlanması5 değil aynı zamanda Arap harflerinin transliterasyonu6 ile ilgili de çok fazla teklif göz önünde bulundurulmuştur. Encyclopedia of Islam’daki Arap harfli transliterasyon sistemleri, Türkçede gösterimi eksik olan art damak ünsüzü k (Köy, kâbil) gibi ünsüz ses birimleriyle Arapça’da olup da Türkçede bulunmayan ünsüz sesler arasında bir ayrıma gider. Çeşitli transliterasyon sistemlerinde (k - q; h - x), uzmanlar bu problemleri ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Zihinleri karıştıran imlâ ve fonoloji tehlikesi hep vardır.7 Türkiye Cumhuriyeti’nin, resmi olarak Latin alfabesini benimsemesinden bu yana neredeyse 60 yıl geçti. Osmanlıca metinlerin transkripsiyonunda Latin alfabesini veya duruma göre İslam Ansiklopedisi’nin editörleri tarafından oluşturulmuş olan transkripsiyon sistemini kullanan bilim adamları ve bilimsel dergilerin sayısının niçin giderek arttığını anlamak kolaydır. Bu bildiride söz konusu problemi taşıyan Osmanlı’nın son döneminden seçilmiş bulguları göstermek için bir giriş yapılacaktır. * Yazı Robert Anhegger’in “On transcribing Ottoman Text” (Manuscripts Of The Middle East 3, 1988, p. 12-15.) adlı basılı sempozyum bildirisinden tercüme edilmiştir. Yazıdaki numaralı dipnotlardan, sonunda [ç.n.] ibaresi olmayanların hepsi sayın Anhegger’e aittir. Bildirinin, 1988 yılında transkripsiyon ve imlâ hususları hakkındaki tartışmaları ve teklifleri ihtiva etmesi, o zamandan günümüze kadar bu alanda ne kadar yol kat edildiğini görülebilmesine imkân sağlamaktadır. Transkripsiyon hususundaki tartışmaların hâlâ güncelliğini koruması, bu yazının da bir katkı olarak değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. ** 16-18 Ekim 1986’da Leiden’deki Metinsel Gelenek ve Farsça ve Türkçe Metinlerinin Yayımı Üzerine Sempozyum’unda okunan bildirinin genişletilmiş hâlidir. *** Arş. Gör., Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. sercankosik@gmail.com KARADENİZ (Black Sea-Черное Море) Yıl 5 Sayı 18 137 Türkologların çalışmalarının çoğu ünlü seslerin işaretlerle gösterimi hakkında tartışmakla meşguldür. Osmanlı imlası tarihîydi, dolayısıyla müphemdi. Hareke kullanımı yüzyıllar boyunca değişti. Onda, Farsça’daki gibi Arap alfabesinde bulunmayan çok sayıda ünlü ses vardı. Diğer yandan Türkçe’nin ünlü sesleri kısmen de olsa Grek alfabesinde gösterilmişti. Mefkure Mollova’nın haklı olarak gözlemlediği gibi, “Anadolu’dan gelmiş Ortodoks bir Karamanlı’nın -en akıllıca yöntemi seçse bile- Türkçe ders metinlerini Grek harfleriyle okuması hâlâ bir sorundur.”8 Bu, bizi sözkonusu bildirinin amacına getirir. Türk dili, Türkçe ve ödünç aldığı yabancı kelimelerin fonolojisiyle bir değişim geçirmiştir. Türkçe geniş bir imparatorluk dili olduktan sonra Türklerin anadili, anadili Türkçe olmayan çoğu konuşurun da ikinci dili oldu. Türkçe’nin herhangi bir zamandaki gerçek telaffuzu belirsizdir. Osmanlı resmi yazısı, merkezi İstanbul olmakla birlikte tarihî ve gelenekseldir. Onun tarihî imlâ sistemi, dilin yazılı ve konuşma formları arasındaki ilişkiyi anlaşılmaz kılar. Ama yine de Osmanlı Türkçesi’nin gelişimi genel hatlarıyla belirli bir dereceye kadar takip edilebilir. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar Osmanlı Türkçesi bugünkü Türkçe’de kullanılan ünlü seslerin uyumlu karakterlerinin çoğunu geliştirmişti. H. E. Boeschoten’in, bildirisinde belirttiği gibi Evliya Çelebi gibi yazarlar /u/ı/’dan u/u’ya veya u/ü’ye olan seslendirme değişimi için materyal sağlamıştı. Grek mektuplarında, Türkçe konuşan Ortodoks Karamanlı topluluğunun yazılı Türk edebiyatı, aynı zamanda bizim geç dönem Osmanlı bilgimize de katkı sağlamaktadır. Yine R. Youssouf’un Dictionnaire Turc-Français en caractères latins et turcs (Constantinople, 1888)’u gibi konuşma dilini içeren geç dönem Osmanlı sözlükleri de değerlidir. Eğer Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Türkçe konuşan Ortodoks kişilerin (Karamanlılar) bir kültür merkezi olan İstanbul’da basılan yayınlarını göz önüne alırsak ünlü seslerin birbiriyle uyumlu şekilleri aşağıdaki gibi gösterilebilir9: u/ı u/u 1707-1733 patriğe ait iki genelge --- olunur, bulunur 1818 dini risale --- yokdur 1853 Robinson Krusos hikayesi --- bulunmuştur 1865 dini risale --- olunacak 1870 Protestan risalesi --- olundu 1871/1872 Karamanlı romanı olınamaz, bulınur (nadiren) bulunduğu 1885 Fransızca çeviri roman oldığınız, bulınub oluyor, dostluğumuz 1898/99 din tarihi üzerinde çalışmalar okudığı, oldığı, yokdır (nadiren) bulunan 1900/1 Muhasebeciliğin Kılavuz kitabı (nadiren) bulınan (şu an) oldukları, bulunmadıkları R. Youssouf’un doğru telaffuzlu Türkçe - Fransızca Sözlüğü --- bulınabilir KARADENİZ (Black Sea-Черное Море) Yıl 5 Sayı 18 138 1876’da Osmanlı Türkçesi devletin resmi dili olarak ilân edilip Türkçe okullarda zorunlu olduktan sonra daha modern u/ü yerine daha eski olan u/ı gösteriminin tercihi, sadece Osmanlı tarihî imlâsının etkisiyle açıklanabilir. Tamamen pratik ihtiyaca cevap verdiğinden dolayı muhasebeciliğin kılavuz kitaplarında konuşma Türkçesinin imlâsı tercih edilmiştir. Sorunu daha büyük ayrıntılarla ortaya koymak istemiyorum. Fakat bu problemin hâlâ göz ardı etmememiz gereken bir başka yönü vardır. Türk kültürü önceden de homojen değildi şimdi de değil; dil bile şimdi ülkenin çeşitli kısımlarıyla toplumun çeşitli tabakalarında farklıdır. Kelimelerin kullanımı, imlâ ve telaffuz tamamen farklı dünya görüşlerini ifade edebilir; nitekim Ekrem Hakkı Ayverdi ve diğerleri Türkiye Cumhuriyeti’ni protesto etmek için İbnülemin Mahmut Kemal İnal10 tarafından bilinçli bir çabayla icât edilen nev’i şahsına münhasır bir imlâyı esas almışlardır. Kasten muhafazakar bir yayınevi Inkılap yerine Inkılab, içtihat yerine ictihad ve Resul yerine Rasûl şeklinde yazmayı tercih etmiştir.11 Kendimi bazı örneklerle sınırlayacağım. Youssouf, içün’ün yanında için’i de kullanır ama onun sadece kapu’yu bildiği görülür. Bundan 30 yıl sonra Bergsträsser12, daha yaygın olan gelir, açılsın, alıb kelimelerine karşılık olarak daha eski telaffuzlu olan gelür, açılsun, alub gibi çeşitli şekillerde telaffuz edilen kelimelere örnek olarak gapu ve gapy kelimelerini verir. Cumhuriyetin erken yıllarına kadar kendü, içün, kapu şeklinde telaffuz edilen kelimeler arka planda yaşamıştır.13 Kendim 1935 veya ona yakın yıllarda kapu kelimesini işittiğime yemin edebilirim. Fakat yaşıtım olan ve bunu bilmesi gereken Vedat Günyol benim bu söylediğime karşı çıkmaktadır. Kendilerine danıştığım yaşı kemâle ermiş diğer kimseler ise bu konuda farklı yanıtlar vermektedir. Ünsüz sesler de zorluklara neden olabilir. Youssouf (s. 18), /ħ/ telaffuzunu tartışır. O, şuna işaret eder ki; Bianchi’ye göre Osmanlının başkentinde yaşayanlar bu ünsüzün daha yumuşağını tercih ederlerken, öbür taraftan diğerleri /ħ/ ve /ĥ/ arasındaki farkı işitemeyebilirler. Onun görüşüne göre, bu kaba bir konuşmaya karşılık gelirdi, diğer taraftan harab, hoş, hamur, anahtar gibi kelimelerde bulunan /ħ/ sesi, Araplardaki gibi gırtlaksı olmayan /ĥ/ sesi kadar yumuşak telaffuz edilemezdi. Youssouf için /ñ/, hâlâ hafif bir nazal karaktere sahiptir, fakat o, kelimenin dikkatli bir gözleminde bu sesin “günlük dilde basit n olarak telaffuz edilebileceğini” de eklemeyi unutmaz (p. 6 f.)14. O, nazal /ñ/’nin, günlük konuşma dilinde /n/ olduğu gerçeğine işaret eder (p. 6). Bundan dolayı genel bir uzlaşı oluşuncaya kadar, her nâşir bu durumlarda kendisine göre nasıl bir transkripsiyon izleyeceğine karar vermek zorundadır. Bu, özellikle ç-p-t kuralı diye belirtilenler için uygulanır.15 Youssouf bazen biri resmi diğeri günlük konuşmaya ait iki imlâ gösterir, agac agaç bulumac bulumaç kükürd kükürt Youssouf’un da belirttiği gibi Ǿayn sesi “Türkçe’de çok farkedilebilen bir ses değildir” 16 (Fakat büsbütün de anlaşılmaz değildir.). Ona göre, başkentte yaşayan eğitimliler, benzer sesleri birbirinden ayırt etmek için “ayn’ı ayrı bir ses olarak duyarlar”17 ve Youssuf bununla ilgili bazı örnekler verir: Ǿadem adem Ǿarz arz İbdaǾ ibda (p. 16) KARADENİZ (Black Sea-Черное Море) Yıl 5 Sayı 18 139 1918’de Bergsträsser18 şunu gözlemlemiştir: “Sesler arasında Ǿayn sesi günlük konuşma dilinde çoğu zaman söylenmez. Bunun yanında bazen, örneğin okurken, bu ses bazı insanlar tarafından korunur.”19 Türkçenin günlük konuşma ve yazılı dilinde çok miktarda Arapça ve Farsça kelime yer almıştır. Bu kelimelerin bazıları nadiren kullanılırken, bu dillerden ödünç alınan kelimelerin büyük çoğunluğu Osmanlı Türkçesinin ve -çok daha az derecede- bugünkü Türkçenin temel kelime hazinesinin önemli parçasını oluşturmuştur. Arapça kelimelerin ağır hacimdeki varlığı bazen Namık Kemal gibi kişilerin itirazlarına yol açmıştır: “İki sahifelik bir yazı okumak için seksen defa Kamus veya Burhan’a müracaat mecburiyetinde bırakmak bir marifet midir?”20 E. Prokosch, Vorstudien21’inde Osmanlı Türkçesi’ne Arapça’dan geçmiş kelimelerin birtakım değişimlerini incelemiştir. Genel olarak baktığımızda, ödünç alınan kelimenin telaffuzunun daha çok ödünç alınma sürecinde değiştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Transkripsiyon yapan kişi yazı dili olarak alınmış eğitimli İstanbulluların diline dayanan yerli Türkçe kelimelerdeki kısa seslerin aksine ödünç alınan kelimelerdeki ünlü seslerin uzunluklarını gösterip göstermeme hususunda bir karar vermek zorundaydı. Ayrıca bu durum, söz konusu seslerin yarım mı yoksa tam uzun22 mu olduğu sorununu da taşımaktadır. Dost gibi Türkçeleştirilmiş kelimelerde sözün bağlamı, ünlü uzunluklarının gösterilip gösterilmeyeceği kararını vermede yardımcı olacaktır. Latin alfabesinde, imlâsı birbirine benzeyen fakat anlamı ve gramatik işlevi farklı olan kelimeleri ayırmak için bir teşebbüste bulunulmalıdır. Mütebâkî ve mütebâíî gibi yanlış anlaşılmalara müsait durumlardan kaçınmak için bunlar daima işaretlenmelidir. Bu fonetik, morfolojik ve semantik değişikliklerin bazıları eğitimli insanların diline girmişken pek çoğunda ise bunlar yoktur. A. Tietze, Türkçe bilgimiz için günlük konuşma -“basit” denilmesinden hoşlanmam- dilinin önemini vurgulamaktadır.23 Doğru telaffuz için araştırmamızda Dictionnaire Turc-Français en caractères latins et turc’ten yardım aldık. Onun derleyicisi R. Youssouf aşağıdaki çiftlerin oluşumunu listelemiştir: bazar pazar datlı(ayrıca datlu) tatlı adam adem agac agaç Ǿanber Ǿamber Dictionnaire’de o, matbah ve moutvak’ı da listelemiştir. Güncel Türkçe’den yola çıkarak ben tatlı kelimesini tercih etsem de söz konusu eserde datlı kelimesinin her iki telaffuzu da gösterilmiştir. Bu arada, Youssouf, yazılı dilde matbah kelimesi kabul görürken konuşma dilindeki moutvak(mutfak) kelimesini kullanan ilk kişilerden biridir. Bu, siyasi muhalifleri belirlemek için bir kriter olarak Ǿayn’ın kullanım anekdotunu akla getirir. 1909’da ilk İslami grupların gerici ayaklanması(31 Mart Olayı) bastırılıp asiler yakalanmıştı. Onlardan Ǿayn’lı olan şerǾan, katǾ-i nazar ve vaǾd kelimelerini telaffuz etmeleri istenmiş, bu sesi doğru telaffuz edenler -Bir vaiz dışında kim Ǿayn’ı telaffuz edebilir?- derhal tutuklanmıştı. ǾAyn, cami kelimesinin çekimlenişinde akla gelen bir tarza sahiptir, camisi şeklinde biten bir yapı hâlâ standart altı olarak görülür.24 R. Youssouf’un listesiyle devam edelim: O Türk Latin alfabesindeki bazı örnekleri karşılaştırarak gösterir ki nispeten eğitimsizler arasında bölgesel farklılıklar da vardır: Doğru Galat mübaşir mubaşır KARADENİZ (Black Sea-Черное Море) Yıl 5 Sayı 18 140 müjde müşto peşiman pişman, püşman terceme tercüme mucebince mucibince mübarek mubarek Birbirine yakın bulduğumuz: muhtasar mühtasar muktedir müktedir mumin mümin mutale’a mutala’a, mütale’a muvakkat müvakkat Belirsizlik Arapça’dan alınan kelimelerde hâlâ devam etmektedir. Son zamanlarda okuduğum bir dergide bir öğrenci, hocasına kelimenin bazen mi yoksa bazan mı olduğunu sorar. Bunun üzerine bir başka öğrenci ona “bazan bazan, bazen de bazen” diye cevap verir. Toparlarsak: Arap alfabesinde bir engel teşkil etmeyen kelimeler, Osmanlı Türkçesi metinlerinin imlasında özel bir telaffuzla temsil edileceklerdir. Bilim adamı için bu, daha çok onun bilgisine bağlıdır. Türk okuyucusu içinse o, bugünkü telaffuzu kadar çok olacaktır. (Bakınız yukarıda M. Mollova’dan alıntılanan düşünceler) Osmanlı metinlerinin içeriğiyle ilgilenen genel okuyucu için Arap alfabesi gereksiz bir engel teşkil edecektir. O, sadece transkripsiyondan (transliterasyondan değil) memnun kalacaktır.25 Tekrar Sir Gerard Clauson’dan alıntılarsak, “Farklı bir transkripsiyon bile mükemmel bir transliterasyondan çok daha yararlıdır”.26 Temel ilke, mümkün olduğu kadar tâkibi kolay bir transkripsiyon yapmak olmalıdır. Burada Arapça ve Farsça kökenli Türkçeleşmiş kelimelere de Türkçe kökenli kelimeler gibi yaklaşılmalıdır. Onun çeşitli evreleriyle ilgili Türkçe fonetik bilgimiz, o kadar kusurludur ki yeni oluşturacağımız kurgu ona yakın olmak zorundadır.27 Dil ile o dilin konuşuru olan bireyin çevresi ve geçmişi arasındaki ilişki hesaba katılmak zorundadır. Çağdaş transkripsiyon metinlerine gitmeksizin sadece okurlara şunu hatırlatmak isterim ki çoğu ünlü sesleri gösterilmiş metinler, eğitilmiş ve iyi bir okur olan çevrenin diline kesinlikle uymayan popüler ve günlük konuşma Türkçesi sunar. Basit bir kâtip için bile standard olarak hizmet ettiğinden dolayı başlangıç noktası olarak 20. yy’ın ilk çeyreğinde konuşulmuş Türkçe’yi içeren bu çevrelerin dilini kullanmayı öneririm.28 Osmanlı Türkçesi metinlerinin transkripsiyonu için temel prensip şu olmalıdır: Gerekli olduğu kadar çok ve mümkün olduğu kadar az fonetik işareti. Türkçe kelimeler için bazı fonetik işaretler eklenmek zorunda kalınacak, örneğin köy ve Arapça kâbil kelimesindeki damak /k/’si için.29 Yukarıda da belirtildiği üzere bir uzlaşıya varılana kadar her bir editör /u/ /ı/’yı /u/ /u/’ya değiştireceği zaman elindeki metnin malzemesine göre ne kadar süre /n/ ve /h/’den farklı bir ses olan /ñ/ ve /ħ/’yi göz önüne alacağını ve ç-p-t kuralına nasıl bir muamelede bulunacağını kendisi karar vermek zorundadır. Osmanlıcanın çeşitli zamanlarına ait kelime indekslerine ihtiyacımız vardır. Eski Osmanlıcayla ilgili elimizde hâlâ az sayıda çalışma mevcut. Türk Dil Kurumunun çıkardığı Tarama sözlüğü yine de kayda değer. Ayrıca, R. Avery’nin bize 1968’de vaat ettiği New Redhouse Dictionary’deki Osmanlıca imlaların özet bir indeksine de acil ihtiyaç duymaktayız.
FULL TEXT (PDF): 
136-143