Buradasınız

Daşbaba, Türk’ün Yaddaşı

Journal Name:

Publication Year:

Author NameUniversity of AuthorFaculty of Author
Abstract (Original Language): 
Türk dil bilimcisi Firudin Ağasıoğlu tarafından kaleme alınmış olan DAŞBABA, TÜRKÜN YADDAŞI, Herbi Neşriyat, 2013, Bakı (142 s.) adlı kitap; önsöz ve giriş dışında üç ana bölümden oluşmaktadır. Kitabın içerisinde çok sayıda taşbaba/nene resimleri de yer almaktadır. Kitabın giriş kısmında Türklerin mezarlarının başına çeşitli biçimlerde yontulmuş ( daşgoç daşbaba, daşana, sindaş, daşat, daşmaral, balbal, bengüdaş) diktiklerini ifade eden Ağasıoğlu, bu taşların kökeni ve Türk gelenekleri içindeki yerlerini çeşitli örneklerle anlatmaktadır. Göktürk kitabelerinde yer alan bediz ve bedizçi kelimelerinden hareketle bu taşların Türk kültürünün bir unsuru olduğunu anlatan araştırmacı İbn Fazlan, Paul Karpini gibi (s. 10) araştırmacıların bunlara bizzat şahit olduklarını belirtmektedir. Kitabının birinci bölümünde Türklerde taş kültü ve tarihini ele alan yazar, bu tip uygulamaların başlangıcını Korgan/Kurkan yapısı ile ilişkili görmekte, mezar/basırık yerlerinde önemle şahısların mezarlarının daha sonra-İslam'a girişle- pir/ocak kültüne (s. 18) dönüştüğünü anlatmakta, ilk dikilitaş geleneğinin de Göbekli Tepe ile başladığını ifade etmektedir. Taş kültü içerisinde Ya da Taşı’na da yer veren yazar, Mücmelü’t-tevarih’e atıfla bu taş ve taşın fonksiyonu ve kökeni ile ilgili hususları Türklerle hemen hiç genetik ve kültürel bir akrabalığı olmayan semitik kavimlerle ilişkilendirmesi( (s. 27) bilimsel gerçeklerle pek de bağdaşmamaktadır. Bu konuda semitik kültürü esas alarak Orta Asya Türk halkları ve İranlılar için yeni bir tarih inşa eden Taberi’nin görüşlerine itibar edilmesi de ilginçtir (s. 28). Türklerde mezar taşları olarak birçok biçimde yontulmuş taşlar kullanılmıştır. Bunların içinde taş koçlar da önemli bir yer tutmaktadır. Taş koçların yanında taş koyun heykellerine de mezar taşlarında rastlanmaktadır. Bu heykellerden taş koçların erkeklere, taş koyunların da kadınlara ait mezarlara konulduğu anlaşılmaktadır. Yazar bunları kurban inanışı ile ilişkilendirmekte ise de bu konu hala tartışılmaktadır (s. 30). Türklerde kutsal kabul edilen hayvanların başında hiç şüphesiz at gelir. Dün olduğu gibi günümüzde de at ve atla ilgili inanç ve uygulamalar kültürümüzde önemli bir yer tutar. Buradan hareketle Türklerin mezar taşlarını “ölenin kutunu tanrı mekânına götürmesi için” at şeklinde yaptıklarını (s.32) görmekteyiz. Tarihî arkeolojik bilgi ve bulgular atların sadece mezar taşlarında değil, mezarlara ölen kimse ile konulduğunu da göstermektedir.
101
103