RE-DESIGN TO ADAPT
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Author Name |
---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Kişi-eşya ilişkisinde kişinin eşya ile girdiği deneyim, o eşyaya
karşı davranışı, vücudunun fizyolojik olarak aldığı şekil, ve
eşyanın kendisi birbirinden ayırdedilebilir, fakat bölünemez
olaylardır.
Bir eşyanın ifade ediciliği ve yorumlanabilmesi kılgısal ve
toplumsal bir anlam ortamını gerektirir. Kişi eşya ile
ilişkisinde edilgen değildir; ifade edilenle, yorumlananın
birbirinden bölünmediği bir anlam ortamıyla ilgisi kurulabilecek
somut biçimlerden biri olduğu sürece, eşyayla girdiği her
deneyim o eşyanın etken olarak yeni baştan oluşturulmasıdır.
Eşyanın algılanması, düşüncesinin oluşturulması, ve
yapılmasının tümü birşeye yönelmişliği, amaçlı bir eylemi
taşır. Yapma tersinmez, düşünce ise tersinebilir olaylardır.
Bunların kişilerarası ve kişi için bir geçerliliğe dayanmaları
uyum yapma değerini taşır.
Endüstri öncesi dönemde eşyanın yapılmasında olduğu kadar
ifade ediş ve .yorumlanışı, dolayımsız gerçeğin ortak duyusal
algılanmasına dayanmaktaydı. Endüstrileşme, teknoloji ve
bilim, ortaya çıkardığı ürünleri ile yeni bir algılanabilir
gerçek yarattı. Dolayımsız gerçek bu yeni gerçekle perdelendi;
soyut ve kavramsalın araya girmesi gerçeği dolayımlı kıldı.
Eşyalar haklarında konuşulan ve yazılan birer simge oldular.
Dolayımsız algıya dayanan anlam ortamının yerini dil aldı.
Uzmanlaşma, uzmanların dışındakiler! edilgenliğe yöneltti.
Uzmanın dili her yere girdi. Bu ve yaratılan üst-dilin
metalanguage empoze ettikleri ile Yaşantıyı denetim altına
almadaki gücü iletişim araçları ile kılgısal olarak sağlandı.
Üst-dilin Önemli bir özelliği toplumsal ortamdan yalıtılmış
olması ve toplumsal ifadenin ürünü olmaktan çok uzak olduğundan,
ideolojik, bireysel ve elit çıkar, ve efsaneleri empoze
etmesidir.
Batının endüstrileşmiş ülkelerinde üretimin makinalaşması, ve
günlük yaşantıyı etkilemesi ile birlikte ortaya çıkan kitle
kültüründe, uyum yapmanın yerini gereksinmeler ve bunları
karşılayacak ürünleri reçete haline getiren üst-diller almıştır.
Üretimin makinalaşmasında buluşların üretimi arttırarak, üretim
maliyetini düşürmedeki rolünü - buluşların artık önemsiz
geliştirmelerden öteye gidemediği 19. yy. sonunda - üretimde
bilimsel yönetim yöntemleri almıştı. Daha sonra, özellikle
büyük kriz sırasında, ürünün kendisi ele alındı. Gerek ürün
mühendisliği, gerekse endüstri tasarımı, ürünün daha ucuza ve
daha az malzemeyle^yapılabilir olması, çekicilik kazandırılması
ve beğeni yaratılması ile, yani ürünün kendisinde uyarlamalar
yapma anlamında bir "yeniden tasarlama" kavramı ile
bütünleşmiştir.
Uzmanların kişisel ve ortak çalışmaları ile tasarımda bir
üst-dil kurumlaştırıldı. Ürünlerle birlikte tüketilir duruma
gelen bu üst dilin simgeleri ve mantığı teknoloji, sanat ve
tüketim dünyasından alınmıştır. Tasarım üst-dili bilimlerin,
sanatın, modanın, kitle tanıtımının ve kitle kültürünün diğer
kültürel parçalarının üst-dilleriyle çakışır. Uzman geri kalan
insanların ve değişen Ölçülerde kendinin de dışında kaldığı bir
üst-diller evreninde yaşar. Bir eşyanın yapılma, değerlendirilme
ve tüketilmesi dolayımsız fiziksel gerçeğin yerini alan ve
egemenliğini kuran soyut anlıksal (entellektüel) bir bilgi ile
perdelenmiştir. Bir tasarımın anlamlılığının ve taşıdığı
anlamların yaşanılması varoluşsal anlamını örten kurumlaşmış
bir anlıksal anlam dizgesi, bir üst-dil, ile bağımlıdır. Tasarım
eylemi değişik düzeylerde yer almaktadır. Bir mesleğin uğraşısı
olarak tasarım anlıksal düzeyde iletişimi olan, uzmanlaşmış ve
örgütlenmiş bir eylem olarak kurumlaştırılmıştır. Bu kurumlaşma
beraberinde tasarımın günlük yaşantıdan kaybolmasına, günlük
yaşantının fakirleşmesinde atılan adımlardan biri olarak, günlük
yaşantının "tasarımsız", dolayısıyla "stilsiz" oluşunu ve uyum
yapmadan uzaklaşmasını getirmiştir.
Değişik düzeylerdeki tasarım alanlarını, yüksek kurumsal
düzeyde gelişmiş bir teknoloji gerektiren ve gerçekleştiren
tasarım, tüketim ürünlerinin tasarımı, ve kullanıcının yaptığı
tasarımlar olarak tanımlayabiliriz.
Tasarımcı, eğitimi ve çalışmasının konusu bakımından
düşüncelerin günlük yaşantıya olan uzaklığını diğer uzmanlardan
daha iyi ölçebilecek durumdadır. Ancak, değişime değil de
gerçek kullanıma yönelik tasarımlarda bulunamadıkça, uyum
yapma ve ekolojik ilkeler konusunda anlayışı gelişmedikçe
bu yeteneğinde kısıtlı kalmak durumundadır.
Kitlesel üretimin toplumsal eşitlik yaratma ve herşeyin
herkesin faydalanmasına açık kılmmasındaki gücü hakkındaki
varsayımlar koramsal (hiyerarşik) olarak örgütlenmiş ve
yerleşmiş olan gerçek tarafından doğrulanmamaktadır. Tür,
nitelik ve nicelik olarak dağılım düzenlerini saptayan bu
koramsal örgütlenme, bölgeler, kurumlar, toplumsal statü
ve gelire göre olmaktadır.
Ne tür, nitelik ve niceliğin saptanmasının, ne de dağılımlarının,
tüketimi denetleyerek bölme ve denetim sağlamadan başka bir
rasyonele dayandığı söylenebilir. Üretim ve böyle bir denetimle
ilişkisinden ötürü, tasarım çalışması da bu dağılıma uymaktadır.
Satış arttırmak ve maliyet düşürmek için değil, uyum yapmak için
yeniden tasarlamanın gerçek ve güçlü kaynağı, bu dağılım
dolayısıyla ihmal edilmiş olan alanlar, konular ve ekolojik
sorunlardır.
FULL TEXT (PDF):
- 1
113-122