Buradasınız

UYUM I CİN YENİDEN TASARLAMA

RE-DESIGN TO ADAPT

Journal Name:

Publication Year:

Abstract (Original Language): 
Kişi-eşya ilişkisinde kişinin eşya ile girdiği deneyim, o eşyaya karşı davranışı, vücudunun fizyolojik olarak aldığı şekil, ve eşyanın kendisi birbirinden ayırdedilebilir, fakat bölünemez olaylardır. Bir eşyanın ifade ediciliği ve yorumlanabilmesi kılgısal ve toplumsal bir anlam ortamını gerektirir. Kişi eşya ile ilişkisinde edilgen değildir; ifade edilenle, yorumlananın birbirinden bölünmediği bir anlam ortamıyla ilgisi kurulabilecek somut biçimlerden biri olduğu sürece, eşyayla girdiği her deneyim o eşyanın etken olarak yeni baştan oluşturulmasıdır. Eşyanın algılanması, düşüncesinin oluşturulması, ve yapılmasının tümü birşeye yönelmişliği, amaçlı bir eylemi taşır. Yapma tersinmez, düşünce ise tersinebilir olaylardır. Bunların kişilerarası ve kişi için bir geçerliliğe dayanmaları uyum yapma değerini taşır. Endüstri öncesi dönemde eşyanın yapılmasında olduğu kadar ifade ediş ve .yorumlanışı, dolayımsız gerçeğin ortak duyusal algılanmasına dayanmaktaydı. Endüstrileşme, teknoloji ve bilim, ortaya çıkardığı ürünleri ile yeni bir algılanabilir gerçek yarattı. Dolayımsız gerçek bu yeni gerçekle perdelendi; soyut ve kavramsalın araya girmesi gerçeği dolayımlı kıldı. Eşyalar haklarında konuşulan ve yazılan birer simge oldular. Dolayımsız algıya dayanan anlam ortamının yerini dil aldı. Uzmanlaşma, uzmanların dışındakiler! edilgenliğe yöneltti. Uzmanın dili her yere girdi. Bu ve yaratılan üst-dilin metalanguage empoze ettikleri ile Yaşantıyı denetim altına almadaki gücü iletişim araçları ile kılgısal olarak sağlandı. Üst-dilin Önemli bir özelliği toplumsal ortamdan yalıtılmış olması ve toplumsal ifadenin ürünü olmaktan çok uzak olduğundan, ideolojik, bireysel ve elit çıkar, ve efsaneleri empoze etmesidir. Batının endüstrileşmiş ülkelerinde üretimin makinalaşması, ve günlük yaşantıyı etkilemesi ile birlikte ortaya çıkan kitle kültüründe, uyum yapmanın yerini gereksinmeler ve bunları karşılayacak ürünleri reçete haline getiren üst-diller almıştır. Üretimin makinalaşmasında buluşların üretimi arttırarak, üretim maliyetini düşürmedeki rolünü - buluşların artık önemsiz geliştirmelerden öteye gidemediği 19. yy. sonunda - üretimde bilimsel yönetim yöntemleri almıştı. Daha sonra, özellikle büyük kriz sırasında, ürünün kendisi ele alındı. Gerek ürün mühendisliği, gerekse endüstri tasarımı, ürünün daha ucuza ve daha az malzemeyle^yapılabilir olması, çekicilik kazandırılması ve beğeni yaratılması ile, yani ürünün kendisinde uyarlamalar yapma anlamında bir "yeniden tasarlama" kavramı ile bütünleşmiştir. Uzmanların kişisel ve ortak çalışmaları ile tasarımda bir üst-dil kurumlaştırıldı. Ürünlerle birlikte tüketilir duruma gelen bu üst dilin simgeleri ve mantığı teknoloji, sanat ve tüketim dünyasından alınmıştır. Tasarım üst-dili bilimlerin, sanatın, modanın, kitle tanıtımının ve kitle kültürünün diğer kültürel parçalarının üst-dilleriyle çakışır. Uzman geri kalan insanların ve değişen Ölçülerde kendinin de dışında kaldığı bir üst-diller evreninde yaşar. Bir eşyanın yapılma, değerlendirilme ve tüketilmesi dolayımsız fiziksel gerçeğin yerini alan ve egemenliğini kuran soyut anlıksal (entellektüel) bir bilgi ile perdelenmiştir. Bir tasarımın anlamlılığının ve taşıdığı anlamların yaşanılması varoluşsal anlamını örten kurumlaşmış bir anlıksal anlam dizgesi, bir üst-dil, ile bağımlıdır. Tasarım eylemi değişik düzeylerde yer almaktadır. Bir mesleğin uğraşısı olarak tasarım anlıksal düzeyde iletişimi olan, uzmanlaşmış ve örgütlenmiş bir eylem olarak kurumlaştırılmıştır. Bu kurumlaşma beraberinde tasarımın günlük yaşantıdan kaybolmasına, günlük yaşantının fakirleşmesinde atılan adımlardan biri olarak, günlük yaşantının "tasarımsız", dolayısıyla "stilsiz" oluşunu ve uyum yapmadan uzaklaşmasını getirmiştir. Değişik düzeylerdeki tasarım alanlarını, yüksek kurumsal düzeyde gelişmiş bir teknoloji gerektiren ve gerçekleştiren tasarım, tüketim ürünlerinin tasarımı, ve kullanıcının yaptığı tasarımlar olarak tanımlayabiliriz. Tasarımcı, eğitimi ve çalışmasının konusu bakımından düşüncelerin günlük yaşantıya olan uzaklığını diğer uzmanlardan daha iyi ölçebilecek durumdadır. Ancak, değişime değil de gerçek kullanıma yönelik tasarımlarda bulunamadıkça, uyum yapma ve ekolojik ilkeler konusunda anlayışı gelişmedikçe bu yeteneğinde kısıtlı kalmak durumundadır. Kitlesel üretimin toplumsal eşitlik yaratma ve herşeyin herkesin faydalanmasına açık kılmmasındaki gücü hakkındaki varsayımlar koramsal (hiyerarşik) olarak örgütlenmiş ve yerleşmiş olan gerçek tarafından doğrulanmamaktadır. Tür, nitelik ve nicelik olarak dağılım düzenlerini saptayan bu koramsal örgütlenme, bölgeler, kurumlar, toplumsal statü ve gelire göre olmaktadır. Ne tür, nitelik ve niceliğin saptanmasının, ne de dağılımlarının, tüketimi denetleyerek bölme ve denetim sağlamadan başka bir rasyonele dayandığı söylenebilir. Üretim ve böyle bir denetimle ilişkisinden ötürü, tasarım çalışması da bu dağılıma uymaktadır. Satış arttırmak ve maliyet düşürmek için değil, uyum yapmak için yeniden tasarlamanın gerçek ve güçlü kaynağı, bu dağılım dolayısıyla ihmal edilmiş olan alanlar, konular ve ekolojik sorunlardır.
113-122

REFERENCES

References: 

GIEDION, S. Mechanisation Takes Command. New York: Oxford
University Press, 1970 (1947).
LEFEBVRE, H. Everyday Life in the Modern World. Translated by
S. Rabinovitch; New York: Harper and Row, 1971.
MERLEAU-PONTY, M. Phenomenology of Perception. Translated by
C. Smith ; London: Routledge and Kegan Paul, 1962.
PAPANEK, V. Design for the Real World. London: Thames and
Hudson, 1971.
SCHUTZ, A. On Phenomenology and Social Relations. Edited by
H.R. Wagner, Chicago: University of Chicago Press, 1970,

Thank you for copying data from http://www.arastirmax.com