ASSOCIATING PRINCIPLES OF ARCHITECTURAL AND NATURAL FORM GENERATION THROUGH COMPUTATIONAL MODELS
Journal Name:
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi
Keywords (Original Language):
Author Name |
---|
Abstract (2. Language):
The contemporary approach towards architecture is an outcome of crossfertilization
of ideas between computation and biology. Computation,
as an interface, instructs analyzing, understanding and reinterpreting
the informal structure of natural organizations (such as system,
information flow, and process through time) for artificial form generation.
Consequently, with the computational theory we are going through
a ‘rethinking about our environment and restructuring its systems’
epoch where processes, relations, and dependencies are major concern
for reconsidering and comprehending our environment. This paper
will consider computation as transcoding and nature as a model that
present possibilities for extracting knowledge from existing facts and its reinterpretation and application in built environment. Accordingly,
through this search for a revised/remodeled architecture, which is
defined by and applied through computational mediums, natural form
generation turns into a major lead to configure the information flow, and to
understand complexity of dynamic systems.
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Günümüz mimarlığında; sayısal teknolojilerle birlikte, salt son ürünün
değil, tasarım sürecinin de tasarlanması gerekliliği beraberinde
pekçok yeni tartışmayı da başlatmıştır. Mimari tasarım ‘sürec’inin
kurgulanması, mimari tasarıma etki eden etkileşimli ve çok yönlü
bilgi ilişkilerinin tanımlanmasını konu alır. Hesaplamalı düşünce ve
gelişen bilişim teknolojileri, mimari tasarımda bilgi akışının ve ‘süreç’in
sistematikleştirilmesi/berraklaştırılması doğrultusunda önemli bir arayüz
oluşturmaktadır.
Dolayısıyla günümüzde birçok disiplinde gerçekleştiği gibi mimari
bilginin kurgusunun yeniden incelenmesi ve yeniden modellenmesi
arayışında, hesaplamalı düşünce tasarımcı ve incelenen obje arasında
iletişime ve bilgi aktarımına olanak sağlayan arayüz olarak davranır.
Aynı zamanda hesaplamalı düşünce, farklı karakterde ve gerçeklikteki
organizasyonların arasındaki ilişkilerin, benzerliklerin, etkileşimlerin
anlaşılması ve tanımlanmasında da arayüz olarak davranarak disiplinler
arası bilgi alışverişini olanaklı kılar. Öte yandan hesaplamalı düşünce,
sunduğu düşünme ve öğrenme biçimleri ile çevremizdeki gerçeklikten
bilgi edinme yöntemlerine de yön vermektedir. Bu doğrultuda, doğadaki
biçimlerin ve oluşum süreçlerinin bilgisayar temelli kurgular çerçevesinde
yeniden değerlendirilmesi, dinamik/hareketli/devinimsel sistemlerin
anlaşılmasında ve yapılandırılmasında mimarlığa önemli bir araştırma
alanı sunmaktadır. Böylece, doğal ile insan yapımı varlıkların arasında
etkileşimli öğrenme ve anlamlandırma söz konusu olmaktadır.
Mimarlık ve doğanın etkileşimli birlikteliğine dikkat çeken teorisyenlerden
Charles Jencks (1971) mimarlığın 2000’li yıllara kadar evrimsel gelişimini
ve mimari akımları temsil eden tablosuna göre, 1980 sonrası mimarlığında
Biyomorfik Hareket’in (Biomorphic Movement) etkili olacağını öngörmüştür.
Bu tarih yine aynı tabloya göre 1970lerdeki parametrik tasarım akımı
ve sibernetik yaklaşım sonrası döneme denk gelmektedir. Bilgisayar temelli araçlar ve hesaplamalı teori, düşünce ve bilgiyi farklı sistemlerle
yapılandırma olasılıklarının araştırılması, keşfedilmesi ve tanımlanmasını
doğurmaktadır. Bu doğrultuda çevremizdeki gerçekliği inceleme
biçimimiz, ondan özütlediğimiz bilgi türü ve bu bilgiyi kurgulama şeklimiz
büyük ölçüde yenilenmektedir. Dolayısıyla, Jencks’in öngördüğü tarihsel
sıralamaya göre, doğayı tekrardan inceleyen ve kurgulayan Biyomorfik
Hareket’in parametrik ve sibernetik akımı takip etmesi rastlantısal
olmayabilir. Tasarım sürecinde, doğal ve yapay süreçlerin yeniden
araştırılması,bilgisayar temelli araçlar ve hesaplamalı teori ile elde edilen
yeni kurgular, doğal (biyolojik) ve yapay (mimari) organizasyonların
arasında arayüz olarak davranarak etkileşimli bilgi alışverişini
desteklemektedir.
Doğadan öğrenilen bilginin insan yapımı nesnelere aktarılmasını araştıran
biyolog Janine Benyus (1997) ise, insanlığın birçok alanda Biyomimikri
Devrimi’nin yaşandığını öne sürmüşve artık doğadan öğrenme
biçimimizin geçmişteki görsel esinlenmelerden çok farklı olduğunun
altını çizmiştir. Benyus, doğanın insan yapımı nesnelerin üretilmesinde
‘model, ölçü veya kılavuz’ olma niteliklerine dikkat çekmiştir. Bilgisayar
temelli araçlar, yöntemler ve düşünce sistemleriyle doğaki oluşumların incelenmesi ve modellenmesi sonucunda elde edilen bilgiler, insan yapımı
nesnelerin tasarımında salt biçimsel esinlenmelerin ötesine geçilmesini de
olanaklı hale getirmeye başlamıştır. (Resim 1).
Mimarlığın yanı sıra mühendislik ve tıp gibi alanlarda da,
çevremizdeki varlıklar ve oluşumlar hesaplamalı modeller ile tekrar
değerlendirilmektedir. Bu süreçte edinilen bilgiler yapay obje ve
sistemlerin daha iyi işlemesi ve yapılandırılması için yönlendirici
olmaktadır. Bu durumda, hesaplamalı teori ile doğadan öğrenme
eylemini yeni bir arayüz ile gerçekleştirdiğimizi söylemek olasıdır.
Hesaplamalı ve sayısal düşünce, çevremizden edindiğimiz verileri
sınıflandırmada, kurgulamada ve sistematize etmekte yapısal bir rol
üstlenmektedir. Bu bağlamda öne çıkan sorulardan birisi şudur: bilgi
fiziksel ve sosyal dünyadan edindiğimiz deneyimlerimizle mi oluşturulur,
yoksa içsel zihinsel süreçlerin sonucu olarak mı kurgulanır? Kostas
Terzidis (2006) bu ikilemi algoritmik düşünce başlığı altında incelemiş
ve bu bağlamda fikirlerin ‘insan yapımı’ ya da ‘bizden bağımsız var
olan dış dünyanın yansıması’ olup olmadığını sorgulamıştır. Somut
bir örnek olarak Euclid geometrisinin gelişimini ele aldığımızda, bilgi
oluşumunun sadece bir tanımın sonucu değil, iç ve dış dinamiklerin
karşılıklı kenetlenmiş ilişkisi sayesinde gerçekleştiği görülebilir. Euclid
geometrisi mesafelerin ölçülmesi ve hesaplanması amacıyla dünyanın
fiziksel gerçekliğinden türetilmiştir. Ancak aynı zamanda bu sistemin
üçgen, kare, daire gibi elamanları insan tarafından idealize edilmiş, doğada
var olmayan geometrik şekillerden meydana gelmektedir (Terzidis, 2006,
8).Ölçülebilir, hesaplanabilir ve tekrar türetilebilir şekiller elde etmek
amacıyla doğal biçimler sadeleştirilmiş, idealize edilmiş ve değişikliğe
uğratılmıştır. Bir başka deyişle, belirli bir teori ya da düşünce sistemi
içerisinde doğal varlıklar yeniden değerlendirilmiş ve kurgulanmıştır.
Dolayısıyla bilimsel bulgular, teorik yapılandırma ve olgusal yeniliklerin
karşılıklı birbirini beslemesiyle oluşmaktadır (Kuhn, 1970, 52-3).
Bilginin oluşumu, deneyimlerimizden nasıl veri elde ettiğimizle yakından
ilintilidir. Bilgi, çevremizde neyi gördüğümüzün ve gördüğümüz şeyi nasıl
anladığımızın birlikteliğinden doğar. Yani bilgi, hem fiziksel gerçekliğin,
hem de onu açıklama yöntemimizin ortak ürünüdür. Bir başka deyişle;
çevremizdeki fiziksel gerçeklikten duyularımız sayesinde edindiğimiz
veriler, ancak onu anlamlandıracak bir teoriyle birlikte bilgiye dönüşebilir.
Bu bağlamda bilgi oluşumu, deneyim ve teorinin birbirine kenetlenmesiyle
var olmaktadır (DiSessa, 2001, 1-28). Bütün fiziksel deneyimler ancak bir
teori ile açıklandıkları zaman anlamlıdır. Aynı zamanda her bir deneyim
söz konusu teorik yapıyı destekleyerek güçlendirir ya da değişmesine
neden olur.
Michael Hays (1998, xiv) teoriyi; “öncesinde yetersiz ya da eksik olarak
yorumlanan bir dünya görüşünün gerçekliğinin değiştirilmesi veya
genişletilmesi yoluyla yeniden var edilmesi için duyulan iştah ve arzu”
olarak tanımlar. Bu tanımdan yola çıkarak; teori kaymaları/değişimleri
(theory shift) meydana geldikçe, çevremize bakışımızın ve onu anlama
biçimimizin de bağlantılı olarak değiştiği sonucuna varabiliriz.Dolayısıyla,
hesaplamalı teori, önerdiği üretim süreçleri ve yapısal modelleri ile doğal
oluşum süreçleri yeniden deneyimlenebilmekte ve öğrenilebilmektedir.
Bu bağlamda hesaplamalı teori ve hesaplamalı modeller ile, çevremizi
yeniden değerlendirdiğimiz, etken-sistem ilişkilerini keşfettiğimiz, ve
bu doğrultuda yeni bilgiler edindiğimiz söylenebilir mi?
Bilgi oluşumu; fiziksel varlıkların ve olayların incelenmesi sonucu elde
edilen çeşitli verilerin, bütüncül bir sistem dahilinde yapılandırılmasıyla
ve ilişkilendirilmesiyle meydana gelir. Bu veriler çeşitli teorilere bağlı
kalarak yeniden tanımlandırıldığında ve farklı modeller ile yeniden
kurgulandığında, ürettiği bilgiyi ve anlamı da yenilemeye başlar.
Bu nedenle yapay ve doğal sistemlerin modellenmesinde; bireyin
çözümleme, öğrenme ve düşünme biçimlerinin izdüşümleri karşımıza
çıkmaktadır. Diğer bir deyişle; düşünme biçimi verinin elde edilmesinden,
yorumlanmasına ve bir modelde anlam bulmasına kadar birçok aşamada
yapıcı bir rol oynamaktadır. Yani her bir “zihniyet”(mindset) çevremizi
ve oluşum süreç ve biçimlerini anlamak için yeni bir düzenleme sunar
(Sorguç, 2009; Sorguç ve Arslan, 2009).Tam bu noktada bilgisayarlar
sadece birer araç olmaktan çıkmakta, içerdikleri bilişsel temeller ile yeni
“zihniyet”lerin oluşumuna rehberlik edebilmektedir. Bilgisayar içerdiği
algoritmik kurgu ile yeni akıl yürütme biçimlerinin deneyimlenmesine
olanak yaratabilmekte, yönlendirici olabilmektedir. Böylece bilgisayar
ve bilgisayar temelli kurgular, tanıttığı kurallar (grammar), elemanlar
(vocabulary) ile akıl yürütme biçimimizin daha sistematikleşmesine,
diğer bir deyişle algoritmik düşünme yetisinin kazanılmasınave“zihin
kayması”na (mind shift) yol açabilmektedir. Bu durum, çevremizdeki
dünyayı nasıl gördüğümüzde, incelediğimizde, edinilen bilgiyi nasıl
anlayıp, yorumlayıp, sistematize ettiğimizde ve modellediğimizde büyük
değişiklikler yaratmaktadır (Resim 2, 3).
Günümüzde, hesaplamalı teori ile çeşitli sistemlerin tanımlanmasında
sabit denklemlerden çok, ‘sürec’in kurgulanması öne çıkmaktadır.
Böylece doğadaki süreç ya da oluşumlar hesaplamalı teori ile kurgulanıp
tanımlandığında; sistem statik /sabit sayısal matematiksel denklemler
yerine, çok boyutlu dinamik/hareketli/devinimsel ilişkileriyle ve
bağlantılarıyla ele alınabilmektedir. Uzam-zaman-bilgi akışında (space-timeinformation)
sayısal matematiğin yerini ilişkisel işlemler ve algoritmalar
almaktadır. Söz konusu sistemin sayısal özellikleri yerine topolojik
ilişkileri öne çıkmaktadır (Gausa, 2003, 626). Bilgisayar temelli modellerle
birlikte, çevremizden deneyimlediğimiz ve edindiğimiz bilgiler de
yenilenebilmekte/değişebilmektedir. (Holland, 1999).
FULL TEXT (PDF):
- 2
269-281