Journal Name:
- Akademik Bakış
Author Name | University of Author | Faculty of Author |
---|---|---|
Bookmark/Search this post with
Abstract (Original Language):
Yaklaşık 4,5-5 milyonluk nüfusuyla küçük bir ülke görünümündeki Kırgızistan’ın2
tarihi birikim ve kültürel açıdan oldukça zengin olduğu söylenebilir. Nüfusun bileşenleri
bakımından çok etnili bir dokuya sahip ülkedeki ulusal kültür geniş bir coğrafyanın tesiri
altında kalmıştır3 . Bugünkü dini ve kültürel değerler geçmişin tortulaşmış birikimlerinin farklı
bir sosyal örgütlenme modelinde yeniden vücut bulmasından başka bir şey değildir.
Göçebe dönemden kalma primitif dini-örfi değerler ile ileri tarım toplumlarına özgü
monist dinlere ait unsurların harmanlaşarak Kırgız toplumunda farklı formülasyonlar şeklinde
tezahür ettiği söylenebilir. Mevcut tüm dini-kültürel unsurları korparatif bir halde koruyup
geliştirmeye çalışan Kırgızistan’ın inanç değerleri açısından ebruyu andıran bir nitelik taşıdığı
iddia edilebilir4 .
Bu çalışma, bağımsızlığın kazanıldığı 1991 yılından sonra, Kırgızistan’da ortaya çıkan
görece özgür ortamda meydana gelen dini örgütlenme ve dini ritüelleri bireysel yaşamda
hayata geçirmeye yönelik duyarlılığın artması5 ve Ramazan ayında oruç tutma eğilimlerinin
tespitine yönelik bir alan araştırması niteliği taşımaktadır. Artan örgün ve yaygın eğitim
faaliyetlerinin dini bilinçlenmedeki rolü yanında, cami-mescit türü ibadet alanlarının
yaygınlaşması ile dini pratikleri yerine getiren birey sayısındaki artış trendinin hangi
dinamiklerden kaynaklandığı da çalışmada kısaca ele alınmaktadır.
Araştırma, güney Kırgızistan’da yer alan, nüfus açısından ülkedeki büyük üçüncü kent
olan Celalabat’ta Ekim-Kasım 2005 tarihinde gerçekleştirildi. Fergana vadisinde yer alan söz konusu yerleşim birimi sosyal örgütlenme ve kültürel açıdan Özbek, Tatar, Tacik, Afgan ve
Çin tesirinin ülkenin kuzey bölgesine göre daha fazla hissedildiği önemli bir merkezdir.
Diğer yandan, Güney Kırgızistan bölgesindeki yerleşim birimlerindeki halk
çoğunluğu, Kuzey bölgedekilere göre, tarihi bakımdan güneyden gelen kültürel ve dini
akımların tesirinden daha fazla kalmış, aksine son 150 yıllık Rus hegemonyasının etkisi daha
sınırlı olmuş ve dolayısıyla geleneksel dini-kültürel değerler görece muhafaza edilebilmiş ve
post-Sovyet sonrasında ise dindarlaşma ve dini bilinçlenme eğilimleri bu bölgede daha hızlı
bir yükselmeye başlamıştır.
FULL TEXT (PDF):
- 7
1-25