Buradasınız

Türkiye'de Sağlık Teşkilatlanması Tarihi / Cocukluk ve Ergenlik Döneminde Beslenme (pratik önerilerle birlikte)

Journal Name:

Publication Year:

Author Name
Abstract (Original Language): 
Kitap, ülkemiz yakın tıp tarihine taze bir bakış açısı kazandıran tıp tarihçisi Erdem Aydın'ın Yeni Tıp Tarihi Araş-trrmaları-5 (1999) içinde yer alan "Cumhuriyet Dönemi Sağlık Örgütlenmesi" adlı uzun makalesinden izler taşımakla birlikte konunun farklı yönlerini yakın plana almış. Yazar, iki metnin basılması arasında geçen dönemde Yıldız Üniversitesi'nden Hacettepe Üniversite'sine gecmiş. Türk tıbbının yakın tarihini yeni bir ışık altında görmemize yardımcı olan objektif eserleriyle tanıdığımız Aydın'ın bu çalışmasında hafif ama hissedilir bir tutuculuk sezdim; -bu konuda umarım yanılıyorumdur-. Bunu düşündüren kitabın genelinde yer alan yorumların yanı sıra -bu yorumlardan ziyade- 1946 yılında Sağlık Bakanı olan Dr. Behçet Uz'dan ve onun imzasını taşıyan Milli Sağlık Programı'ndan ayrıntılı olarak söz edilmesine rağmen programın ayrılmaz bir parçası olarak 1947'de tıpta uz¬manlık tüzüğüne dahil edilen -burada daha önce sözünü ettiği-miz-"genel sağlık uzmanlığı"nın ve akibetinin sükûtla geçilmiş olması. Kitap, özellikle 1960 öncesi birinci basamak sağlık örgüt¬lenmesi hakkında önemli bilgiler içeriyor. Yakın tarihle ilgili bilgiler bakımından bir çölü andıran ülkemizde bugünü daha iyi anlamanın düne bakmakla mümkün olduğunu bilenler için yararlı. Aşağıdaki bölüm Nusret Fişek ile yapılmış son söyleşilerden; 224 sayılı yasanın bir tanrı kelâmı olmadığını, pekâla eleş¬tirilebileceğini, hatta uygulanabilmesi icin öncelikle -varolan uygulama çerçevesinde- eleştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Aydın'a gore "Koşulları ülkemize uymayan ülkelerden parça parça alıntılar yapılmış; ülke kosulları doğrultusunda belli bir kapsamda, amaç ve işleyişi bilimsel ve teknik olarak ortaya konmuş, ilke ve ögelerinin birbiri ile uyum gösterdiği, sistemli, bütüncül bir dış model söz konusu değil". Okurken ister is¬temez Caner Fidaner hocamızın dergimizde önerdiği "Modüler Sağlık Ocağı" düştü aklıma; bir de "Marifet iltifata tabîdir, ilti-fatsiz marifet zayîdir" deyişi. Kanımca aile hekimleri ve hocaları nitelikçe azımsanmayacak işler yapmış ve yapmaktadırlar; takdir edilecek bir baska yönümüz de hemen hiçbir zaman ye¬terli desteği görmememize rağmen devam etme azmini koru¬mamız. Bakalım Fişek 224 sayılı kanunun esin kaynaklarını nasıl açıklıyor: "Kanunu hazırlarken İngiltere'deki sistemden esinlendigimi söylemem lazım. Kademeli sistem. Türkiye'deki en onemli me¬selenin biri ilk basamak sağlık hizmetinin olduğunu kabûl ettir¬mek. En önemli kısım sağlık ocakları kurarak ilk basamağı ör¬gütlemektir yurt ölçüsünde. İngiltere'de bölge fikri yoktur. Her¬kes istedigi hekimi secer. İsveç'te kırsal bölge vardır. Herkes is- tediği hekimi seçer. 6000 kisiye bir hekim, iki halk sağlığı hemşiresinden oluşan ekip entegre hizmet verir. Orada hasta kendi bölgesindeki hekime gitmek mecburiyetinde değildir. İsterse doğrudan hastane polikliniğine gidebilir. Türkiye'de bunu di¬sipline etmek, uygulanabilir hale getirmek icin ilk müracaatın sağlık ocağına yapılması fikrini kanuna koydum. Kişinin hekim seçme hakkını da ortadan kaldırmadık. Diğer fikir ki, o zama¬nın yeni fikri olarak kabul etmek lâzım, koruyucu hizmetle te¬davi hizmetinin entegrasyonu vardır sosyalleştirmede. O da yok gördüğümüz ülkelerde. Bu da yeni fikirlerden. Dünya Sağ¬lık Teşkilatı'nın o zaman dahi savunduğu fikir. Fikri icat eden ben değilim. İlaç meselesinde Avusturyalı'ların sisteminden et¬kilendim. Onlarda hayat kurtarıcı ilaç (life saving drug) diye bir hikaye vardır. Hayat kurtarıcı ilaçlar parasız, öbürleri paralıdır. Bütçeyi dengeleyebilmek için. Sonra değistirdiler. Bütün ilaç¬ları parasız yaptılar. Bizde de aynı fikir vardır." (s.80) (03.11.92 Nusret Fişek) ! stanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve I Hastalıkları Anabilim Dalından pediatrist Prof. Dr. Gülbin I Gökçay ile beslenme uzmanı Doç. Dr. Muazzez Garipağa-oğlu tarafından kaleme alınan kitap, yeni doğan döneminden 18 yaşına kadar beslenmeyi bilimsel yaklaşımdan ödün vermeden, herkesin anlayacağı şekilde anlatıyor. Beslenme, anne-çocuk iletişiminin ayrılmaz bir parçası. Belki de bu yüzden romanlarda, hayat olayları sonucu yıllarca ayrı kalan ana-oğul yeniden karşılaştıklarında annenin ilk sorularından biri "Aç mısın?" oluyor, oğlunun cüssesine bakarak iyi beslenip beslenmediğini anlamaya çalışıyor. Anneler çocuklarını iyi beslediklerinden bir türlü emin olamıyorlar; "Sütüm yetmiyor ki!" "O kadar az yiyiyor ki!" en sık duyulan yakınma¬lar. Herhalde konu sadece kalori ve besin ögelerinin miktarı ve dengesi ile bitmiyor, annenin kendinden ebediyen ayrılmış bulunan parçasına kendisini sonsuz adayışının bir uzantısı. Konunun bu ruhsal yanını unutmadan, göreneğe de kapıl¬madan sağlıklı bir yaşam için beslenme nasıl olmalı? sorusuna cevap arayanlar bu kitabı okumalı: Çocuğunu gerektiği gibi besleyemediğini düşünen anneler, çocuk ve ergenler için toplu yemek üretenler, beslenme konusunda eğitim veren sağlıkçı ve öğretmenler için ideal bir başvuru kaynağı. Kitap sadece uygun menü ve besin değerleriyle sınırlı de¬ğil; emzirmeden başlayarak her yaşta sık karşılaşılan beslenme sorunlarını ve çözüm yollarını da ele alıyor, yaş grupları için kökeni Akdeniz mutfağı olan sağlıklı beslenme piramitlerini veriyor. Hızlı beslenme salgınına karşı bir aşı niteliğindeki kitabın bence tek kusuru yeterince duyurulamamış olması.
FULL TEXT (PDF): 
45